Beni Ödülle Cezalandırma - Meryem Teymur

Beni Ödülle Cezalandırma


Değerli anne ve babalar, bu yazım sizler için. Bugün sizlere çocuk eğitiminde ödül ve cezanın yerini anlatacağım. Keyifli okumalar dileyip yazıma geçiyorum.
Çocuk emeklemeye başladığı anda evin içinde bir güç gösterisi başlar. İstediğini almaya ve ellemeye çalışan çocukla, ona engel olmaya çalışan ebeveyn arasındaki bu çatışma doğru davranılmadığında, sorun haline dönüşür. Evdeki eşyalar çocuğun ulaşamayacağı yerlere kaldırılmaya başlanır, eline aldığında kızılır, bağırılır ama bazen de yine aynı eşya ile
oynamasına izin verilir. Dolayısıyla çocuk ebeveynin ne yapmaya çalıştığını anlamakta zorlanır. Bu noktadan itibaren çocuk “Yapmaması gerektiğini” değil, büyükleri yapmak istediği işlem için nasıl ikna edeceğini düşünmeye başlar ve bir takım akıl oyunları oynar. Oysa istikrarlı, kararlı, devamlı ve doğru söylenen “hayır” çocuk için anlamlı olacaktır.
Çocuk eğitiminde anne ve babalar sıklıkla ödül ya da cezaya başvurur. Çocuğu bir davranışa sevk ederken bazen bunu ödülle yapmak isteriz bazen de hoşumuza gitmeyen bir davranışta cezayı kullanırız. Bilmek gerekirki ceza, olayı meşrulaştırır ve çocuğa zarar verir. Bu ceza; fiziksel, duygusal ya da sözel şiddetse kesinlikle tasvip edilemez. Bu nedenle cezaya karşı genel bir duruşumuz vardır. Çünkü çocuk neyi niçin yaptığının daha idrak aşamasında olmadığı için cezayı da çok fazla idrak edemez. Bu yüzden ceza çocuk eğitiminde en son müracaat edilen bir yöntem olmalıdır.
Çocuğa verilen ceza; fiziksel şiddet, hakaret, bağırmak, çağırmak olamaz ya da "senin annen/baban olmayacağım, seni sevmiyorum" gibi çocuğu duygusal anlamda yıpratan cümleler kurarakta olamaz. Çocuğa sadece bir tek ceza verilebilir. O da var olan hakkından mahrum etmektir.
Ceza alan kişi aldığı cezadan korkmuş, kaygılanmış ve endişelenmişse eğer davranışı sonlandırır. Fakat bunu davranışı sonlandırması gerektiğini bildiği için değil korktuğu için yapar ve bu da anlıktır. Yani aslında buradaki amaç davranışı sonlandırmaktır. Fakat eğitme ve öğretme amacı gerçekleşmez. Ceza, bir eğitme ve öğretme aracı olarak kullanılırsa amaca
yönelik değildir. Bir sonlandırma için kullanılıyorsa kesinlikle amaca yöneliktir. Fakat çok kısa vadelidir. Çünkü çocuğun cezayla ilişkisi değiştikçe, ona olan korku geçtikçe çocuk davranışı tekrarlar. Ayrıca çocuk davranışı neden sonlandırması gerektiğini anlamaz. O yüzden de ceza
çok da anlamlı ve motivasyonel uygulanan bir sistem değildir. Davranışı oluşturma, pekiştirmede ve değiştirmede fazla yer almamalıdır aslında.
Ceza da söz konusu olan eylemden çok gün sonunda alınan cezadır ve ceza; veren kişiye karşı kin, nefret ve intikam duygusu yaratır.
Cezayı verirken aslında ebeveynler şunu ister: "Git bir düşün bakalım bu davranışın doğru muydu" diyerek yaptığı yanlışın farkına varılması istenir. Ama "git odana çabuk, akşama kadar çıkma, cezalasın" gibi söylemlerle çocuğu odasına kin ve nefret duygusuna sevk ederek göndermiş oluruz. Aslında kesmek istediğimiz davranışın neden yanlış olduğunu düşünmüyor.
Tek düşündüğü annesinden nefret ettiği ve ondan intikam almak istediğidir. Burada sadece bir kanamayı önlemiş olduk. Kangreni önleyemedik.
Sürekli ceza vermenin şöyle bir handikapı da vardır: Çocuk kendini kusurlu ve hatalı olarak görür. "Ben hiçbir şey beceremem, yaptığım her şey hatalı, ben cezayı hak ediyorum" düşüncesine kapılır. Bunlar çok tehlikelidir. Yaşam boyu devam eder ve en ufak bir olumsuzlukta kendisinin cezalandırması gerektiğini düşünür. Üzerine kusurluluk ceketini giyer
ve her şeyi hak ettiğini düşünür. Bu insan hayatını derinden etkileyen ve yaşam boyu devam eden bir sistematiğe dönüşür. O yüzden cezayı çok az kullanmalıyız ve çocuk neden ceza aldığını anlamış olmalı diyerek biraz da ödülden bahsetmek istiyorum.
Ödül de ceza gibi bir kontrol sistemidir. Çocuğu kontrol etmeye çalışır, asıl sebebi örter. Örneğin çocuk ödevini yapmadığında ödülle yaptırıyorsanız "acaba çocuk neden ödevini yapmıyor" sorusunu sormuyorsunuzdur. İlgilendiğiniz tek şey çocuğun ödevini yapmasıdır. Böyle yaparak daha derin bir sorunu örtmüş olursunuz. Buradaki derin sorun; ödev, çocuğun
seviyesinin üstündedir, altındadır, ilgisini çekmiyordur ya da anlamlı bulmuyordur. Önemli olan budur. Örneğin çocuk uyumak istemiyordur siz ödülle uyutmaya çalışırsınız. Ama belki çocuk annesiyle bağ kuramamıştır ya da korkuyordur. Evde kardeş kıskançlığı vardır, anne kardeşle
ilgilenecek ya da evde eğlence vardır aile onsuz eğlenecek zanneder. Ama bunları göz ardı edip çocuğu ödülle uyutursanız, yaralı çocuğu biraz daha yaralamış olursunuz. Ödül, gerçek amacı araca dönüştürür. Ödev için ödül verdiğiniz zaman oradaki araç ödev, amaç ise ödül olur. Böyle olunca da çocuğun ödeve ilgisi azalır. Yani iç motivasyonu düşürür.
Ödülün zarar verdiği bir diğer nokta ise değerleri öldürüyor olmasıdır. Dışarıdaki insanların gözüne girmek için, onay almak için yapılmaya başlanır. O zaman da değerler ölmeye başlar. Örneğin anaokulundaki bir çocuk öğretmeni yanındayken çöpünü yere atmazken, öğretmeninin olmadığı ortamda çöpünü yere atmaktadır. Çünkü öğretmenin takdiri, onayı çocuğu mutlu etmektedir. Bu şekilde ödülle değer kazandırmak zorlaşmaktadır.
Ödül öğrenmeyi de durdurur. Ben size bir işi yaptırmada ödül vaad ediyorsam siz o işi en kısa sürede yapmak istersiniz. Risk almazsınız, zor işleri seçmezsiniz çünkü risk alırsanız o ödül gelmeyebilir. Basit bildiğiniz işleri seçersiniz. Böyle olunca da gelişim olmaz, öğrenme durur. Daha da tehlikeli olan ise ödül, "etik olmamayı" öğretir. Yapılan bir araştırma da bir fabrika da işçilerin ürettiği her cam başına prim verilmektedir. Burada performans artıyor ama kişiler yanlış cam ürettiklerinde primlerini alabilmek için hepsinin içine koyuyorlar ve bakıyorlarki bir sürü
defolu mal çıkıyor. Bu durum öğrenmeyi, iş motivasyonunu durduruyor, asıl sebebi göz göz ardı ediyor ve değerleri öldürmektedir. Özellikle yarışmalarda ödül için yarışırsak rakibin kötülüğünü isteriz. Bu da ilişkileri öldürür. Ödül bir anlamda da çıkarcı insanlar yetiştirmektedir. Örneğin bir anne çocuğunu arayıp "biraz gecikeceğim yemekleri ısıtır mısın" demiş ve çocuk "yemekleri ısıtırsam bana ne vereceksin" şeklinde bir dönüş yapmıştır. Evin bireyi yapması gereken işi, sorumluluğunu rüşvetle
yapmaktadır.
Ödülün en tehlikelisi ise gerçek sevgi de koşul yoktur, ödül de koşul vardır. Ödül yapay sevgidir. Ödül alan çocuk anne babasından gerçek sevgi görmediğini düşünür. Çünkü anne baba sevseydi onun ihtiyaçlarını karşılardı, karşılığında bir şey istemezdi.
Sonuç olarak çocuklarınıza rastgele ve her zaman değil; belirli zamanlarda kendini iyi hissetmesini sağlayacak manevi yönden ağır basan ödül sistemleri geliştirmelisiniz. Doğru davranışı ödüllendirmeli, yanlış davranışı ise konuyla ilgili sevdiği bir şeyden mahrum bırakarak
anlamasını sağlamalısınız. Unutmamanız gereken en önemli nokta ise yaptığınız açıklamadır. Mantıklı ve tutarlı bir açıklamanız yoksa çocuğunuza doğruyu da yanlışı da öğretmeniz zor olacaktır. Mantıklı ve tutarlı açıklamanızla birlikte onu değerli hissettirir ve “ödül” kavramının sınırlarını çizebilirseniz o zaman ilerde hayata, olgun, kendine güvenen, çalışmanın değerini bilen, sağlam kişilikte iyi bir anne-baba ve yetişkinler katabilirsiniz.

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI