NEDEN 28 ŞUBAT! - Ahmet Arıtürk

NEDEN 28 ŞUBAT!


12 Şubat Cumartesi günü bir araya gelen muhalefete mensup 6 siyasi parti liderinin, toplantının sonuçları hakkında kapsamlı bir açıklamayı 28 Şubat tarihinde yapacakları belirtilmektedir. Tabii, akla gelen ilk soru (NEDEN 28 ŞUBAT!) olmaktadır.  Bilindiği gibi 28 Şubat 1997’de (POSTMODERN DARBE) olarak tarihe geçen olay yaşanmıştı. Bu dolaylı darbe sonucu Refah Partisi (RP) lideri Necmettin Erbakan ve Doğru Yol Partisi (DYP) lideri Tansu Çiller hükûmeti, silahlı kuvvetler tarafından istifaya zorlanmıştı. 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinin aksine askerler 28 Şubat’ta yönetime bizzat el koymamış, bunun yerine medya üzerinden hükûmete karşı bir savaş vermişlerdi. Silahlı kuvvetlerin hükûmeti görevden zorla almaması nedeniyle 28 Şubat’ı ta gerçekleştirilen darbe, “post-modern” darbe olarak adlandırılmıştır.

4 Aralık 1995’te gerçekleştirilen seçimlerde Refah Partisinin birinci parti çıkmasına rağmen hükûmeti kurma görevi, Anavatan Partisi (ANAP) ve Doğru Yol Partisi koalisyonuna verildi ve yeni hükûmet kuruldu. Fakat kurulan hükûmetinin kısa bir sürede başarısız olmasının ardından Doğru Yol Partisi ile Refah Partisi arasında yeni bir koalisyon kuruldu.

Koalisyon sonucu RP lideri Necmettin Erbakan, başbakan oldu ancak yeni hükûmete ordunun üst düzey komutanlarının tepkisi de artmaya başladı. Ordu, medya ve iş çevrelerinin birlikte hareket ederek yeni kurulan hükûmeti daha ilk aylarından itibaren demokratik olmayan bir tutumla devirmeye çalışması, millî iradeyi yok saymakla eş değerdi. TSK, 1996’nın ikinci yarısında Refah Partisi iktidarına karşı büyük bir psikolojik savaş başlattı. Batı Çalışma Grubu (BÇG) adı altında bir oluşumla, Refah Partisinin tüm faaliyetleri izlemeye alındı. Askerî ve sivil bürokraside fişlemeler başladı. TSK, medyayı brifinglerle ve doğrudan temaslarla yönlendiriyor ve iktidarı laiklik karşıtı olarak gösteriyordu.

28 Şubat Darbesi’ne giden süreçte hükûmete karşı yapılan müdahalenin gerekçeleri olarak şunlar ortaya kondu:

Başbakan Necmettin Erbakan’ın, İslam ülkeleri ile yakınlaşması ve tepkilere rağmen İslam dünyası ile iş birliği projelerini gündemde tutmayı sürdürmesi. İslam ortak pazarı için G-7’ye karşı, D-8’ler grubunu kurma projesi için harekete geçmesi.

Başbakan Necmettin Erbakan’ın, Başbakanlık Resmî Konutu’nda, kamuoyunda tartışılan bir iftar yemeği vermesi.

Refah Partili Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın, Filistin ile dayanışma gecesi düzenlemesi; geceye İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri’nin çağrılması. Gecede yapılan konuşmaların ve sergilenen tiyatro oyununun içeriğinden rahatsız olunması.

Bu olayların ardından Ankara’nın Sincan ilçesinde 20 tank ve 15 zırhlı araç şehir merkezinden geçiş yaptı.

Genelkurmay Başkanlığı ve DYP’li dönemin Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan, tankların eğitim amacıyla geçtiğini açıkladılar. Ancak bu olay askerî müdahale tartışmalarını başlattı. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, daha sonra yaptığı bir açıklamada tankların geçişi için “Demokrasiye balans ayarı yaptık.” ifadesini kullanmıştır. Hükûmet ile asker arasındaki gerilim tırmanırken Millî Güvenlik Kurulu (MGK), 28 Şubat 1997’de ‘irtica’ gündemiyle toplandı. MGK’da yer alan askerî kanat, 18 maddelik bir karar listesi ortaya koydu. Bu listedeki istekler MGK toplantısında dile getirildi.

*8 yıllık kesintisiz eğitim tüm yurtta uygulanmalıdır.

*Kur’an kursları MEB’in sorumluluğu ve kontrolünde olmalıdır.

*Tarikatların faaliyetlerine son verilmelidir. 677 sayılı kanunla Tekke ve Zaviyelerin açılması yasaklanmıştır. Bu kanunun uygulanması için ilgililer uyarılmalıdır.

*Aşırı dinci kesimlerin kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite, eğitim kurumları, bürokrasi ve yargı kuruluşlarına sızması önlenmelidir.

*Kıyafet Kanunu’na aykırı uygulamalar önlenmelidir.

*Kurban derileri kanunda belirtilen kuruluşlarca toplanmalıdır.

29 Nisan 1997’de gazetecilere verilen brifingde ordunun yeni savunma anlayışı açıklandı. Buna göre dış tehdit azalmış, içerde ise irtica ve bölücülük iki esas tehdit olarak algılanır hâle gelmişti.

Başbakan Necmettin Erbakan, MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç’tan kararların yumuşatılmasını istedi aksi hâlde bildiriyi imzalamayacağını söyledi. Fakat ordu, medya ve iş çevreleri ile birtakım işçi ve işveren sendikaları konfederasyonları, bir araya gelip MGK kararlarına tam destek verdiklerini açıkladılar. MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç, başbakan ile görüşmesinden sonra, MGK kararlarıyla ilgili imzaların tamamlandığını açıkladı.

RP-DYP koalisyon antlaşması gereği başbakanlık görevi sırayla yapılacaktı. RP lideri Başbakan Necmettin Erbakan, görevi koalisyonun ortağı DYP lideri Tansu Çiller’e devretmek için başbakanlıktan istifa etti.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, koalisyon protokolünü tanımadığını söyleyerek hükûmet kurma görevini ANAP lideri Mesut Yılmaz’a verdi. RP, DYP ve Büyük Birlik Partisi (BBP) duruma tepki gösterdiler. Fakat ANAP lideri Mesut Yılmaz, Demokratik Sol Parti (DSP) ve Demokratik Türkiye Partisi (DTP) ile anlaşarak yeni bir hükûmet kurdu. Böylece 28 Şubat Rejimi denilen süreç başladı.

Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, iktidardaki Refah Partisi hakkında, “Laik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemlerin odağı olduğu” iddiasıyla kapatma davası açtı. Dava 16 Ocak 1998’de sonuçlandı ve Refah Partisi kapatıldı. Necmettin Erbakan ve parti yöneticilerine 5 yıl siyaset yasağı getirildi. Refah Partisinin kapatılma gerekçesi olarak parti görevlilerinin laiklik karşıtı eylemlerde bulunduğu gösterildi.

28 Şubat 1997 darbesi, gerçekte RP’nin kapatılması yanında AKP’nin doğmasının sağlandığı POSTMODERN DARBEDİR.

6 Liderin katıldıkları toplantıyla ilgili açıklamanın neden 28 Şubat’ta yapılacağını yapılacağını belirten İYİ Parti’li  İsmail Tatlıoğlu, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Türkiye’nin zor günlerden geçtiğini, bu süreçte 6 siyasi partinin bir araya gelmesinin çok anlamlı olduğunu vurguladı. Tatlıoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Demokrasi ve Atılım Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın bir araya geldiğini anımsatarak, “Temel hak ve hürriyetlerin tehdit altında olduğu ve daraltıldığı, hukuk ve adalet üretmekten ziyade, tek kişilik hükumetin toplumsal muhalefeti hizaya çekme arzusu amacına yönelik bir süreç var. Tam bu süreç içerisinde 6 partinin genel başkanının birlikteliği çok anlam kazanmaktadır ve çok değerlidir. Bu nedenle genel başkanları ve partileri tebrik ederiz. Bu toplantının, bu birlikteliğin merkezinde parlamenter sisteme geçişin odak noktası olması ayrıca sevindiricidir. Bu anlamda katkı koyan, emek veren genel başkanlara çok teşekkür ederiz. 12 Şubat’ta yapılan zirve, birbirleriyle aynı Türkiye fotoğrafına da sahip olduğunu söyleyemeyeceğimiz; ama her birisi iyi bir Türkiye arayışında olan siyasi partilerin bir ortak zemin buluşmasıdır. Bu anlamda, Türkiye’de bu birlikteliğin devam ettirilmesi, bu sürecin takip edilmesi bir diplomasi özeniyle yürütülmelidir. Katılımcı partiler ve genel başkanlar tarafından bu özenin gösterileceğine inanıyoruz” dedi.

Bu açıklamanın özeti şudur. Türkiye’de adı konulmamış bir POSTMODERN DARBE YAŞANMAKTADIR.

TARİHİ BİR GÜN

İmralı cezaevinde müebbet hükümlü olarak cezasını çekmekte olan PKK’nın kurucu lideri  Abdullah Öcalan 1999 yılının 15 Şubat günü uzun yıllar korunduğu Suriye'nin ardından kaçıp saklandığı Kenya'da düzenlenen operasyonla yakalanmış ve 16 Şubat günü özel bir uçakla Türkiye’ye getirilmişti.

Uzun süre Suriye’de kalan ve örgütünü yönlendiren Öcalan konusunda, dönemin Kara Kuvvetler Komutanının Orgeneral Atilla Ateş’in Suriye sınırında yaptığı konuşma çok etkili olmuş ve APO’nun Suriye’den çıkarılması sonucunu doğurmuştu.

Abdullah Öcalan’ın veya meşhur namıyla APO’nun 15 Şubat 1999 tarihinde Kenya’da yakalanarak 16 Şubat günü Türkiye’ye getirilmesinden tam 23 yıl geçti. Geçmişi hatırlamağa ve APO’NUN yakalanışın anımsamaya çalışalım.

Türkiye’nin baskıları sonucu Suriye’den ayrılmak zorunda bırakılan Öcalan birçok ülkeleri dolaştıktan sonra son olarak Kenya’ya gitmişti. Kenya’nın başkenti Nairobi’de gerçekte kim veya kimler tarafından yakalandığı belli olmayan APO, Türk yetkililere teslim edilmiş, 16 Şubat 1999’da özel bir ekip ve özel bir uçakla Türkiye’ye getirilmişti. Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye getiren ekibin başında Emekli Orgeneral Engin Alan vardı.

Bilindiği gibi PKK Terör olaylarının başlamasından bu yana ölen 50 bine yakın kişinin ölümünden sorumlu tutulan Öcalan özel bir mahkemede yargılanarak idam cezasına çarptırıldı. Ancak idam onayı zamanın koalisyon hükümeti (DSP-ANAP ve MHP) idam cezaları yasal olarak kaldırılıncaya kadar TBMM gündemine alınmadı.

Şimdi, İmralı’da tutuklu mu, misafir mi olduğu tartışılan Abdullah Öcalan ile hükümetin üst düzey bürokratları arasında zaman-zaman görüşmeler olduğu öne sürülüyor. Son olarak Cumhurbaşkanının (Edirne’deki, İmralı’dakine hesap verecek) demesi, kafaları bir hayli karıştırmıştı. Bilindiği gibi Edirne cezaevinde tutuklu olan HDP’nin eski eş genel başkanlardından Selahattin Demirtaş’tır. İmralı’da ise Abdullah Öcalan var.

APO’nun yakalanışının özeti şöyledir: Abdullah Öcalan'ı Kenya'dan Hollanda'ya götürmek üzere Yunanistan'ın Hollanda'dan uçak kiraladığı bilgisi MİT'e gelince onlar da aynı model, aynı renkteki bir uçağı göndererek Öcalan'ı Türkiye'ye getirmek için bir çalışma yaparlar. Türkiye'deki resmi ya da özel bütün uçakların kayıtları Sivil Havacılık Genel Müdürlüğündedir. MİT'in istediği şekildeki bir uçak o dönem sadece iş adamı Cavit Çağlar'da vardı. MİT personeli Çağlar ile anlaşarak uçağı kiralar, ancak Çağlar'a uçağın ne için kullanılacağı bilgisi verilmez. Daha sonra söz konusu uçağın, Yunanistan'ın Öcalan için ayarladığı uçağa bire bir benzemesi için boyanır.

Bu arada uçağa, Türkmenistan uçağı gibi işlem yapıldığı ve yolcu bilgileri için de "muz tüccarları" ifadesinin kullanıldığı bilgisi vardır. Havalanan uçağın, Antalya üzerinden çıkarak Akdeniz, Güney Kıbrıs Rum Kesimi hava sahasında yaklaşık 18 dakika uçulduktan sonra Mısır ve Uganda'ya gideceği şeklinde rota çizilir. Kenya hava alanına  inen uçağı, kendisini Hollanda’ya götürecek uçak zanneden Öcalan tıpış-tıpış uçağa doğru yürürken, bir anda yakalanarak, derdest vaziyette uçağa bindirilir, gözleri bağlı bir şekilde Türkiye’ye getirilir. Operasyon sorumlusu Komutan (Memleketine hoş geldin APO) diyerek Türkiye’ye getirildiğini anlatmış olur.

Aradan koca 23 yıl geçti. APO hala İmralı’da. Yaşı 73’e ulaşmış Öcalan için bir formül bulmanın zamanı gelmiştir. Denilebilir ki şehit olan ve ölen 35 bin insanımız ne oldu dersiniz. Onu da bir halk şairinin dörtlüğüyle cevaplandırayım:

DADALOĞLUM YARIN KAVGA KURULUR

ÖTER TÜFEK DAVLUMBAZLAR VURULUR

NİCE KOÇ YİĞİTLER YERE SERİLİR

ÖLEN ÖLÜR KALAN SAĞLAR BİZİMDİR

TAŞLAMALAR

ELEKTRİK, DOĞALGAZ

VE DE AKARYAKITA

ZAM ÜSTÜNE ZAM GELİR

GEL YAŞA BU ZAMLARLA

EMEKLİYE, İŞÇİYE,

MEMURA NE VERDİNİZ

KAŞIKLA VERİLENİ

KEPÇE İLE ALDINIZ

MEMUR DENİLEN KİTLE

YARI AÇ, YARI TOKTUR

KİTABINDA BUNLARIN

EMEKLİ ZATEN YOKTUR

KIYAK EMEKLİLİK VAR

MİLLETVEKİLLERİNE

DİĞER EMEKLİLER Mİ

CEHENNEMİN DİBİNE

ELEKTRİK VE DOĞALGAZ

EN TEMEL İHTİYAÇLAR

NASIL ÇALIŞSIN ARTIK

EVLERDEKİ ARAÇLAR

DÜNYANIN EN PAHALI

BENZİNİ BİZDE BİLİN

BUNDA KATKISI ÇOKTUR

DOLAYLI VERGİLERİN

ELEKTRİK VE DOĞALGAZ

ZAMLARI BEL BÜKMEKTE

VATANDAŞLAR YAPILAN

ZAMDANBİTİK ELBETTE

VATANDAŞ KUZU GİBİ

SEYRETMEKTE ZAMLARI

HANİ NEREDE KALDI

VATANDAŞIN HAKLARI

YAZIYI PAYLAŞ!