SİİRT’İN ŞANSSIZLIĞI… - Ahmet Arıtürk

SİİRT’İN ŞANSSIZLIĞI…


Bir ara Kültür Bakanlığı, bütün illerde SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRASIN TESPİTİ konusunda çalışmalar yürütülmesi için Valilikler kanalıyla, İl Kültür Müdürlüklerine talimatlar göndermişti. Doğrusunu isterseniz, Şehir olarak Siirt’in SOMUT OLMAYAN KÜLTÜRÜNÜN TESPİTİ KONUSUNDA ŞANSSIZLIĞI VARDIR. Bunun sebebi de, geçmiş yıllarda, Şehrimizde Arapçanın bozma bir lehçesi olan (SİİRTÇE)'nin dil olarak kullanılmasıdır. Şehrimizde, 1950’li yıllar öncesinde Türkçe bilen, Türkçe konuşan insan sayısı oldukça azdı. Siirtlilerin çoğu, adını “SİİRTÇE” olarak tanımladığımız ARAPÇA BOZMASI bir LEHÇEYİ dil olarak kullanılırdı. Cumhuriyet öncesi dönemlerde Şehrimizde medreselerde ARAPÇA ÖĞRENİMİ yapılmakla birlikte, medreselere devam edenlerin sayıları, oldukça azdı. Siirt Arapçasını (SİİRTÇE), kitap Arapçası olarak kullanmak ise imkânsız gibi. Bu bakımdan, HALK EDEBİYATI olarak tanımlanabilecek mâniler, türküler, şarkılar, destanlar, atasözleri, hikâyeler yok gibi görünür. Oysa biz, gerçeğin bu olmadığını yakinen bilenlerdeniz.

Şehrimizde, artık bozma Arapça (SİİRTÇE) diliyle konuşanların sayıları da giderek azalmaktadır. Siirt’in yerli Arap Aileleri, okullarda zorluk çekmesinler diye, çocuklarıyla evlerinde TÜRKÇE konuşmaktadırlar. Bunun sonucu olarak, SİİRTÇE bilenlerin sayıları giderek düşerken, son 40 yılda, köylerden, yapılan göçler sonucu, KÜRTÇE KONUŞMA ön plâna çıktı. Terör öncesi yıllarda Şehre gelerek yerleşen Kürt aileler, Arap aileler arasında asimile olurlardı. Terör öncesinde gelen ailelerin hemen hepsi, SİİRTÇE KONUŞURLAR. Amma, terör sonrası yoğun olarak başlayan göç, işi tersine çevirdi. Şimdi, Arap kesimi, Kürt kesimi içinde asimile olmakta.

Şehir olarak, Siirt’in köklü bir kültürü vardı. Bu kültür, gelenek ve göreneklerine de yansımıştı. “Vardı, yansımıştı” diyoruz. Yani, mişli geçmiş bir zaman diliminden bahsetmekteyiz. Siirtli Araplar, bugün somut olmayan kültürel miraslarını tamamen kaybetme riskiyle karşı karşıyadırlar. 1950’li yılların öncesinde yoğun olarak uygulanan örf, adet ve gelenekler, halk türküleri, şarkıları, mânileri, deyimleri tamamen yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Biz, kendi çabamızla bir SİİRTLE İLGİLİ ANEKDOTLAR kitabı yayınladık. Siirt’e ait örf, adet ve gelenekleri, özet halinde sunarak gelecek kuşaklara aktarmak istedik. Elimizdeki dokümanlarla, bu kitabın hacmini iki-üç katına çıkarmamız mümkün. Amma, baktık ki bu çalışmalarımız kimselerin umurunda değil. Siirt’in somut olmayan kültürel mirasının namusu bizden sorulmayacağına göre, biz de hızımızı kestik, “öyle gelmiş, öyle gider!” dedik.

Diyeceğimiz şu ki, “somut olmayan kültürel miras” bakımından, Siirt Şehri, en zengin şehir merkezlerinden biridir. Ancak, daha önce bu Şehirde kullanılan lisanın bozuk lehçe bir Arapça (SİİRTÇE) olması ve bu kültürü ortaya çıkarmak azminde olanların bulunmaması, olanların da desteklenmemesi sebebiyle, gerçeğin tam zıddı bir izlenim ortaya çıkmaktadır.

SİİRT’İN ESKİ ÇARŞILARI

Geçenlerde Helvacılar Çarşısından (SOK-IL HELEVÇİYE) geçerken, geçmişlere dalarak gerçek bir nostalji yaşadım. Çarşının, 50 yıl öncesindeki durumunu anımsadım. 5-15 yaşları arasında bir çocukken bu çarşıdaydım. Çarşıda, karşılıklı üç dükkanımız vardı. Rahmetli Dedem Hacı Salih Çeto ile kardeşleri bu dükkanları birlikte işletirlerdi. Ben 5-6 yaşlarındayken Rahmetli dedem ölünce, işyerini ağabeyim devraldı. Ben de, ağabeyimin yanında dükkanda oturturdum. Ağabeyimin de yaşı küçüktü. Amma, ticarete kafası çalışıyordu. Helvacılar Çarşısında en çok iş yapan dükkan, bizim dükkandı. Hemen her gün tonlarla üzüm, pekmez, ceviz içi ve sair gıda maddelerinin alım, satımı gerçekleşirdi. Toptancılık işlerine Dükkân yetmediği için, evimizin alt katındaki odalarını da ambar olarak kullanırdık. Bu durum, Ağabeyimin askerlik görevini ifa için dükkânı devretmesine kadar devam etti.

40-50 yıl öncesinin Helvacılar Çarşısındaki bütün esnaflarını ismen tanırdım. Çoğunun çocuklarıyla arkadaştık. Dama oynadığımız olurdu. Dama oynarken, taş yerine kırmızı ve mavi üzüm kullandığımız olurdu. Helvacılar Çarşısı 40-50 yıl öncesine göre fiziksel anlamda pek değişmemiş. Dükkânlar, genelde aynı dükkânlar. Ancak, tanıdığım esnaflardan kalan neredeyse yok gibi. Çarşının esnafının yüzde 99’u değişmiş. 1-2 esnaf dışında, çarşıda, eski esnaflardan kimse kalmamış.

Bu çarşıya, (HELVACILAR ÇARŞISI=SOK-IL HELEVÇİYE) denilmesinin sebebi, Şehrimizdeki Helvacı esnafının tümünün iş yerlerinin bu çarşıda olmasıydı. O zamanlar, Siirt’te HELVA ÜRETİMİ ÇOK ÖNEMLİYDİ. (VELEYET FOK=YUKARI İLLER) dedikleri Van’a, Erzurum’a, Ardahan’a ve daha birçok Şehirlerle, ilçelerine Siirt’ten teneke teneke helva gönderilirdi. Siirt’in ekonomisine önemli bir girdi sağlanırdı. O zamanlar yapılan PEKMEZ HELVASI (HELEVIT ID DIPS) gerçekten tadına doyum olmayan bir helvaydı. Bugünün en meşhur helva markaları bile, o helvanın tadına ulaşsınlar, imkânsız gibi.

Helvacı dükkânları, aynı zamanda lokanta görevi görürlerdi. Özellikle, günlük işleri için köylerden şehre gelenler, helvacıların dükkânlarına giderek öğle yemeklerini yerlerdi. Yemekleri, genelde ekmek ve helva olurdu. Bu arada otlu peynir ve sadeyağ yiyenler de bulunurdu. Bütün helvacıların dükkânlarında, ortaya konulmuş uzunca bir masa, iki yanında boydan boya konulmuş bankımsı oturaklar vardı.

Helvacılar Çarşısının hemen bitişiğinde YEMENİCİLER ÇARŞISI (SOK-IL SORKERRİN) bulunurdu. Renkli, sade yemeniler üreten bir hayli yemenici esnafı vardı. Onun bir altında DABAKLAR ÇARŞISI (SOK IL DEBBEĞİN) yer almaktaydı. BAKIRCILAR ÇARŞISI (SOK-IL SAFFERİN), DEMİRCİLER ÇARŞISI (SOK IL HADDEDİN), birer alt sokaktaydılar.

Yine Helvacılar Çarşısının bir sokak üstü BATTANİYECİLER (SOK IL BATTANÇİYE) ÇARŞISIYDI. O’nun bir üstünde KUYUMCULARIN (SOK IS SİYYEĞ) ve Onun da bir üstünde SOK IN NACCERİN (MARANGOZLAR ÇARŞISI vardı. Onun bir üst sokağı da SOK-IL KUNDARÇİYE (KUNDURACILAR ÇARŞISI) idi. Daha üst sokaklardaki iş yerleri YUKARI ÇARŞI (SOK IL FOKANİ) olarak tanımlanırdı. Bir de MEŞAYİHLER ÇARŞISI (SOK-IL MEŞEYEĞ) ve SOK-IŞ ŞEİL (ÇALI ÇIRPI ÇARŞISI) vardı.  Çarşıya (SOK-IŞ ŞEİL) denilmesinin sebebi, bu çarşıda köylerden hayvanlar sırtında getirilen çalı çırpıların satılmasıydı. O yıllarda, Siirt’in yerli halkı tandır ekmeği yapardı. Çarşı ekmeğini almak ayıp gibiydi. Fırınlar, sadece yabancılar için ekmek üretirlerdi. Tandır ekmeğini pişirmek için de ÇALI-ÇIRPIYA ihtiyaç çoktu. Bu yüzden, yaz-kış hemen her gün köylerden çok sayıda merkeplere yüklenmiş çalı-çırpı getirilirdi. SOK-IL MEŞEYEĞ, Batı Mahallesinin girişinde, SOK-IL ŞEİL İSE bugünkü İnönü ilköğretim okulunun bulunduğu semtti.

Cumhuriyet Caddesinin, eski belediyeye doğru giden kesimi üzerinde Siirt’in meşhur terzileri sağlı sollu yer alırlardı. Ancak, bu Çarşının konulmuş, belli bir adı yoktu.

Evet, Helvacılar Çarşısından geçerken, eski Siirt Çarşıları bir zincir şeridi gibi aklımdan geçti. Sadece Helvacılar Çarşısının değil, bütün çarşıların esnafları 40-50 yıl önceki esnaflarının tümüne yakını değişmiş, göçmüşler.

Demek ki, bir yörenin nasıl değiştiğini görmek için YEDİ UYURLARDAN OLMAK GEREKMİYORMUŞ. 60-70 YAŞINI AŞAN HER İNSAN, BU SÜRE ZARFINDA HEP AYNI ORTAMDA YAŞAMIŞSA, DEĞİŞİMİ MUTLAKA GÖRÜR VE HİSSEDER. (VEME YAPKA İLLE VECHUHUL KERİM) SIRRINA ERER…

TAŞLAMA

(SANSÜR YASASI) GEÇTİ

HAYDİ HAYIRLI OLSUN

VATANDAŞ ZATEN SUS-PUS

MEDYAYI DA SUSTURUN

ABDULHAMİD’E RAHMET

OKUTACAKTIR BUNLAR

(HAVA BULUTLU) DERSEK

(ÖRDEK) DİYE ANLARLAR

YALAN HABERLER İÇİN

ÜÇ YILA KADAR HAPİS

CEZASI YASALAŞTI

BU BİR TEHDİT ŞÜPHESİZ

YAZMAK-ÇİZMEK YANINDA

DÜŞÜNCE YASAKLANSIN

TEK ZİHNİYET, TEK ADAM

KANUNLA YASALAŞSIN

YAZIYI PAYLAŞ!