28 ŞUBAT, AKP’NİN DOĞUM GÜNÜDÜR! - Ahmet Arıtürk

28 ŞUBAT, AKP’NİN DOĞUM GÜNÜDÜR!


Postmodern darbenin yıldönümünde (28 Şubat nedir, ne değildir) sorusuna açıklık getirelim istedik. Tarihimize “post modern darbe” olarak geçen ve toplum ile siyaset üzerinde derin  izler bırakan 28 Şubat’ı anımsayalım. 1997 tarihinde gerçekleşen post modern darbenin Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çok önemli bir yeri olduğuna şüphe yoktur. Sadece 28 Şubat’ın değil, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde darbelerin ve post modern müdahalelerin çok önemli yerleri vardır. Bilindiği gibi Türkiye’de ilk askeri darbe 27 Mayıs 1960 yılında yaşandı. 10 yıllık Demokrat Parti dönemine son veren bu darbe aslında siyaset adamı olarak Demirel’in doğum günüdür. 27 Mayıs olmasaydı,  Türk siyasi tarihinde (SÜLEYMAN DEMİREL) diye biri olmayacak, Bayar’ın ve Menderes’in Su İşleri Genel Müdürü olarak göreve devam edecekti.

12 Mart Muhtırası, 12 Mart 1971’de Türk Silahlı Kuvvetlerinin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri komutanı Muhsin Batur’un imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir muhtıra verilerek hükümetin istifaya zorlandığı askeri müdahaledir.

Ordu, 12 Mart 1971′de bir muhtıra verdi ama Parlamento feshedilmedi, partiler kapatılmadı, Anayasa askıya alınmadı. Ancak, koşullar çok değişmişti. Askerler bir teknokrat hükümeti istiyorlardı. Eğer böyle bir tarafsız başbakan Meclis içinden çıkar da güvenoyu alırsa, sorun kalmazdı. Bunun için tarafsız bir milletvekili aranmaya başlandı. CHP Kocaeli milletvekili Nihat Erim ismi üzerinde anlaşıldı. 26 Mart günü CHP’den istifa etti. Böylece artık bağımsız(!) Başbakan olan Erim partiler üstü sözde bir reform hükümeti kurdu. Yani Demirel gitti, Erim geldi.

Muhtıranın etkisi son bulduktan sonra, Demirel yine başrole çıktı. Ta ki, 12 Eylül darbesine kadar. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Kuvvet komutanlarının 12 Eylül darbesiyle Demirel gitti, Özal ve ANAP geldi. Yani 12 Eylül olmasıydı ne Turgut Özal önce Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı olurdu, ne de ANAP diye bir parti kurulurdu. Yıldırım Akbulut ve Mesut Yılmaz da 12 Eylül darbesinin ürünü Başbakanlardır.

Gelelim 28 Şubat post modern darbesine.  28 Şubat davasının kilit isimleri dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve ikinci başkanı Çevik Bir’dir. Her iki isim de mahkemede verdikleri ifadelerinde “28 Şubat’ın darbe olmadığını” iddia etmişlerdir.

Emekli Orgeneraller İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir, Çetin Doğan ve Teoman Koman gibi isimlerin sanık olarak yer aldığı davada 103 sanık yargılandı.

Dönemin YÖK başkanı Kemal Gürüz’ün de yargılandığı davada sanıkların, “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmaları talep edilmişti. Dönemin Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ve İçişleri Bakanı Meral Akşener, davada mağdur sıfatıyla yer almışlardı.

Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, mahkemede verdiği ifadede 28 Şubat’ın darbe olmadığını vurgulayarak şöyle söylemişti:

“Dini siyasete alet ettiler. 28 Şubat bu esaslara ters düşen uygulamaların ortaya çıktığı tablodur. Huzursuzluktur. Ancak bunun kaynağı silahlı kuvvetler olmamıştır.”

Yine o denemde, Sincan’da tankların yürütülmesinden haberinin olmadığını söyleyen Karadayı, “Bir gün sonra haberim oldu, arkadaşlarıma sorduğumda tankların tatbikata gitmek için buradan geçtiğini söylediler” diye ifade vermişti.

Dönemin İkinci Genelkurmay Başkanı Çevik Bir de mahkemede verdiği ifadede suçlamaları kabul etmemiş, ancak, Refah Partisinin tüm faaliyetlerini izlemek amacıyla TSK içinde kurulan Batı Çalışma Grubu’nun adını kendisinin verdiğini belirterek bu konuda şöyle konuşmuştu:

“Adını ben verdim Batı diye. İrticaya karşı yönümüzü Batı’ya çevirdiğimiz için Batı Çalışma Grubu olarak isimlendirdik. Batı çalışma grubunu darbe amaçlı bir cunta çalışması olması mümkün değildir. 28 Şubat 1997 tarihindeki MGK toplantısındaki irtica tehdidinin öncelikli tehdit konumuna geldiği ve bununla ilgili 406 Sayılı karar alındı. Bu kararlar Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil MGK’nın tüm üyeleri tarafından imzalanmıştır.”

28 Şubat davasında tanık olarak ifade veren eski Başbakan Mesut Yılmaz ise “Komutanlarımızla Başbakan olarak her zaman aynı düşüncelere sahip olmadım. Din özgürlüğüyle irticayla mücadelenin birbirinden ayrılması gerektiğini, başörtüsü yasağının irticayı beslediğini söyledim” şeklinde ifade vermişti.

Yılmaz, “Ama muhatap olduğum hiçbir komutanın hükümeti devirme ya da siyasete yön verme uğraşı içinde olduğunu görmedim” demişti. Mesut Yılmaz, Başbakan olmadan önce Genelkurmay Başkanı veya bir askeri yetkiliyle görüşme yapmadığını, kendisine hiçbir telkinde  bulunulmadığını da ifadesinde beyan etmişti.

Eski Başbakanlardan Merhum Necmettin Erbakan ile hükümet kurmamasının nedeninin de birçok konudaki görüş ayrılığı olduğunu belirten Yılmaz, Erbakan’ın “Adil düzen kanlı mı olacak kansız mı?” sözünü hatırlatarak, “Bu söz açıkça iç savaş beyanıydı. Bence burada yargılanması gereken işte bu anlayıştır. Ordunun buna ilişkin rahatsızlığını ortaya koyması normaldir” dedi.

Peki, 28 Şubat post modern darbesine nasıl gelindi. Darbeyi yapanlar, bin yıl yaşayacağını söylemişlerdi ama, ömrü 10 yıl bile sürmedi. Amacının tam aksine olayların gelişmesine yol açıldı. Post Modern darbe kime karşı yapılmıştı. Güya Müslümanlara ve Müslümanların lideri durumundaki Merhum Necmettin Erbakan hükümetine karşı!

Merhum Necmettin Erbakan'ın Başbakan, Tansu Çiller'in Dışişleri bakanı olduğu 28 Şubat 1997'de olağanüstü toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan, sözde  irticaya karşı, ordunun tavsiyeleri doğrultusunda yeniden şekillenecek bir Türkiye vardı. 28 Şubat post modern darbesinin bir diğer adı da "İrticayla mücadele eylem planı" olarak tanımlanmıştı…

Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir öncülüğünde kurulan Batı Çalışma Grubu Refah Partisi-Doğru Yol Partisi Koalisyonundan rahatsızlık duymuş, irticayı getireceği endişesiyle post modern darbeyi gerçekleştirmişti.

Koalisyonun Başbakanı Merhum Necmettin Erbakan’ın Mısır, Nijerya ve özellikle Libya ziyaretinde yaşananlar, Erbakan’ın Libya’yı ziyareti sırasında Libya Lideri Merhum Muammer Kaddafi’nin sarfettiği sözler, Batı Çalışma grubunu rahatsız etmişti. 6 Ekim 1996’da Ankara Kocatepe Camisi’nde “ŞERİAT İSTERİZ” diye bağıran sakallı, cübbeli ve âsâlı Aczmendîlerin gösterileri, 3 Kasım 1996’da Susurluk’ta meydana gelen bir trafik kazasında mafya, siyasetçi, polis ilişkilerinin açığa çıkmasını Başbakan Erbakan’ın ‘FASA FİSO’ olarak yorumlaması, Adalet Bakanı Merhum Şevket Kazan’ın, aydınlık için bir dakika karanlık toplumsal eylemi için “Mum söndü oynuyorlar” demesi, Başbakan Merhum Necmettin Erbakan’ın, 11 Ocak 1997 Cumartesi günü, Başbakanlık Konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği vermesi bardağı taşıran damlalar hükmündeydi.

Yüksek rütbeli subaylar 22 Ocak 1997 tarihinde Gölcük’te toplanarak irticanın iktidarda olduğunu tartıştılar. 30 Ocak 1997’de Sincan Belediyesi Kudüs gecesi düzenledi. Belediye Başkanı Bekir Yıldız, İran büyükelçisinin misafir olduğu gecede sahneye konulan cihad oyunu basında tepki oluşturdu.

4 Şubat’ta Sincan’da askerler 20 tank ve 15 zırhlı araçla geçiş yaptı.

5 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Erbakan’a uyarı mektubu gönderdi.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya ‘İrtica, PKK’dan daha tehlikeli’ dedi.

11 Şubat’ta Ankara’da Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü yapıldı.

23 Şubat 1997’de Fatih Camii’nde öğlen namazının ardından bir grup ellerindeki yeşil bayraklarla “şeriat isteriz”, “yaşasın Hizbullah” sloganlarıyla yürüdü.

Bütün bunların ardından 28 Şubat 1997 günü yapılan MGK toplantısı tam 9 saat sürdü. MGK laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu sert bir şekilde vurguladı. 28 Şubat 1997’deki MGK kararları hükümete bildirildi. Kararda, laiklik ile ilgili yasaların uygulanması istendi.

28 Şubat'tan sonraki ilk MGK toplantısında Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir "ilk hedef irtica" açıklamasını yaptı. Laiklik karşıtı akımlarla mücadelenin TSK'nın bir numaralı önceliği olduğunu söyledi.

Bütün bu olayların yaşanmasından sonra Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, iktidardaki Refah Partisi hakkında, "Laik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemlerin odağı olduğu" iddiasıyla kapatma davası açtı.

Dava 16 Ocak 1998'de sonuçlandı ve parti kapatıldı. Necmettin Erbakan, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik'e 5 yıl siyaset yasağı getirildi.

Kapatılma gerekçesinde, parti görevlilerinin laiklik karşıtı eylemleri, devletin kurucusuna karşı suçlamaları ve başörtüsüyle ilgili siyaseti de kanıtlar arasında sayıldı. Bağımsız kalan milletvekilleri, kapatma ihtimaline karşı kurulan Fazilet Partisi'ne geçti.Refah Partisi'nin kapatılmasının ardından Necmettin Erbakan'a beş yıl siyaset yasağı getirildi.

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.

Genelkurmay Başkanlığı'nda basın mensuplarına da bir brifing verildi. Brifingler dizisi, rektörler, sivil toplum kuruluşları temsilcileri gibi kesimlerle devam etti. Askerlerin Nisan ayı sonunda başlayıp, Haziran ortalarına kadar süren brifinglerinde, iktidar partisi açıkça, irticai akımlara destek olmakla suçlanıyordu. Medyaya verilen ikinci brifingden sonra, askerlerin irtica tehlikesine karşı "gerekirse silah kullanırız" dediği manşetleri atıldı.

Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller'e devretmek olduğunu belirtti. Ancak, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan Doğru Yol Partisi lideri Tansu Çiller'e vermedi. Bunun yerine Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ı hükümeti kurmakla görevlendirdi.

Demirel, bu tercihini yıllar sonra "Ben Çiller'e görev verseydim gerginliğin devamına sebep olurdum. Takdirimi kullandım" diye anlattı.

Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte ANASOL-D Hükümeti'ni kurdu. Hükümete CHP de dışardan destek verdi. Milli Güvenlik Kurulu kararları ile anılan 28 Şubat müdahalesi, Erbakan-Çiller koalisyonunun istifasıyla da sonlanmadı. Asker, yeni hükümete karşı da, kararların uygulanması için etkisini kullandı. İlk olarak İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay arasında 'Emniyet, Asayiş, Yardımlaşma' (EMASYA) protokolü imzalandı. Asker, bu protokolle, sivil bürokrasiyi kontrolü altına aldı. Belediye başkanları, rektörler, öğretim üyeleri kovuşturmaya uğradı, istifaya zorlandı veya görevden alındı.

Dönemin Fazilet Partili İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında, 12 Aralık 1997'de Siirt mitinginde okuduğu şiir sebebiyle açılan dava sonuçlandı. Mahkeme, Erdoğan'ı "halkı din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek" suçlamasıyla 10 ay hapse mahkum etti. Ceza infaz yasasıyla 4 aya indi. Ancak 24 Eylül'de kesinleşen hapis cezası paraya çevrilmedi ve Erdoğan belediye başkanlığını bırakarak 26 Mart 1999'da cezaevine girdi. 24 Temmuz 1999'da tahliye oldu.

Aralarında Recep Tayyip Erdoğan’ın da bulunduğu 72 kişilik bir kurucular kurulu tarafından AKP’nin kuruluş dilekçesi İçişleri Bakanlığına sunuldu.  14 Ağustos 2001’de kurulan AKP’ye Fazilet Partisi milletvekillerinin geçişleri izledi.

Bu gerçeği bilmekte yarar var. 28 Şubat post modern darbesi yaşanmasaydı,  Türkiye’de AKP diye bir parti olması ihtimali de olmayacaktı. 28 Şubat post modern darbesi aslında siyaset tarihimizde Recep Tayyip Erdoğan’ın ve dolayısıyla AKP’nin doğum günü olarak kabul edilmelidir.

Görüldüğü gibi Türkiye Cumhuriyetinde yaşanan darbeler ve post modern müdahaleler, her ne kadar ülkeye zararlı gibi olmuşlarsa da birileri için mevki ve makam sahibi olmanın fırsatları durumuna dönüşmüştür. Siz, şimdi bakmayın AKP’nin 28 Şubat post modern müdahalesine karşı gibi görünmesine. Bu müdahale sayesinde hayal etmeyecekleri mevki ve makamlara gelenler, içlerinden “ne iyi olmuştu da, 28 Şubat müdahalesi oldu. Bu sayede, biz de rüyalarımızdaki makamlara ulaştık”  demektedirler…

Özetleyecek olursak, AKP’nin asıl doğum tarihi 28 Şubat 1997 günü yaşanan post modern darbedir…

Bu durumda bize de düşen, muhtıranın gerçekleşmesinin yıldönümünde doğum pastası kesmek ve İYİ Kİ DOĞDUN AKP!!! Demektir.

TAŞLAMA

YİRMİSEKİZ ŞUBAT’TA

NEYDİ GELEN MEYDANA

POSTMODERN DARBE MİYDİ

KARAR VERİNİZ BUNA

BUGÜN YILDÖNÜMÜDÜR

YİRMİSEKİZ ŞUBAT’IN

DARBE Mİ DEĞİL MİDİR

HALA MEÇHUL BU BAKIN

MGK KARARINI

KİMLER İMZALAMIŞTI

BAŞBAKAN VE BAKANLAR

DAHİ İMZA ATMIŞTI

18 MADDELİK BİR

BİLDİRİ YAYINLANDI

LAİKLİĞİ KORUMAK

BİLDİRİNİN AMACI

ERBAKAN’IN ÖLÜMÜ,

ERDOĞAN’IN DOĞUMU

YİRMİSEKİZ ŞUBAT’MIŞ

TEŞHİSİMİZ DOĞRU MU

YİRMİSEKİZ ŞUBAT’TA

BİN YIL SÜRER DENMİŞTİ

AMA NE VAR Kİ İŞLER

ONBEŞ YILDA DEĞİŞTİ

YİRMİSEKİZ ŞUBAT’I

AKP KUTLAMALI

DOĞUM GÜNÜDÜR ZİRA

GERÇEK BU İNANMALI

POST MODERN DARBE DENİR

YİRMİSEKİZ ŞUBAT’A

AKP OLUR MUYDU

REFAH-YOL KAPANMAZSA

REFAH-YOL’U BOZDULAR

GETİRDİLER MESUT’U

OLANLARIN SEBEBİ

POST MODERN DARBE OLDU

YATIP-KALKIP DUAYA

AÇILMALI ELLERİ

YİRMİSEKİZ ŞUBAT’IN

AKP’DİR ESERİ

YİRMİSEKİZ ŞUBAT’A

DUA ETMELİ BENCE

DARBE YAŞANMASAYDI

DOĞAR MIYDI A-KE-PE

YİRMİSEKİZ ŞUBAT’IN

ADI (POST MODERN DARBE)

ERBAKAN’I BİTİRDİ

YOL AÇARAK TAYYİB’E

DARBE YAŞANMASAYDI

ERBAKAN, BAŞBAKAN’DI

TÜRKİYE’DE HÜKÜMET

REFAH-YOL’LA DEVAMDI

BİRİLERİ DARBEYLE

GİDERKEN BİRİLERİ

FIRSAT BULARAK HEMEN

DOLDURURLAR YERİNİ

NE ASKERİ DİKTATÖR

NE DE SİVİL DİKTATÖR

İSTEMİYOR BU MİLLET

GÖZÜNÜ AÇ OLMA KÖR

YAZIYI PAYLAŞ!