(YURTTA SULH, CİHANDA SULH!) - Ahmet Arıtürk

(YURTTA SULH, CİHANDA SULH!)


Allah korusun, ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI KAPIDA GİBİ! Rusya’nın, Ukrayna’yı işgale başlaması, bütün dünyada etkisini gösterdi. Artık sınır diye bir şey kalmadı! Dünyanın bir bölgesinde çıkan savaş, bütün ülkeleri etkiliyor. Hele bu savaşın içinde ABD, Rusya ve Çin gibi süper güçler varsa…

Hiç şüphe yok ki, bu savaştan en çok etkilenecek ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Sonuç itibarıyla Rusya ile geniş bir sınırımız var. NATO üyesi olduğu için bir takım yükümlülükler verilebilir. Marmara ve Karadeniz’e savaş gemilerinin inmesi durumunda nelerin yaşanabileceğini hesaba katalım. Hani şu MONTRÖ anlaşmasını hafife alarak KANAL İSTNBUL sevdasına düşenlere, yaşanan bu olaylar bir şeyler anlattı mı! Montrö anlaşmasının ne kadar önemli olduğu yaşanan krizle ortaya çıkmıştır.

Maalesef,  FETÖ tezgahı kumpas davalarla büyük darbeler alan Ordumuzun, eski gücünde ve kudretinde olduğunu iddia edemeyiz. Başarılı generaller, amiraller, kurmay albaylar kumpas davalarla tasfiye edilmedi mi.

Merhum Adnan Menderes’in bir söylemi günümüzde tahakkuk etmiş gibi. Hani, güçlü döneminde merhum Menderes (Kafamı bozmasınlar, orduyu yedek subaylarla yönetirim) demişti ya! Kumpas davalarından sonra gerçekleşen bu oldu. Orduda, generaller ve subaylar kalmayınca, yüksek okul mezunları kurslara tabi tutularak subay yapıldılar. Ordunun yönetimi, Menderes’in dediği gibi, yedek subayların ellerine geçti…

Evet, Türkiye olarak bu savaştan mutlaka, ama mutlaka uzak durmalıyız. Ordumuzu, NATO’nun emrine vermekten imtina etmeliyiz. ABD’nin oyununa gelerek, üçüncü dünya savaşına yol açabilecek gelişmelerden mümkün mertebe uzak durmalıyız. Savaştan değil, BARIŞTAN YANA olduğumuzu duyurmalıyız. Biz, insanlarımızın ölmelerini istemiyoruz. (Vatan, Millet, Sakarya) diyerek savaş naraları atılmasına karşıyız. Ülkemize, dışarıdan bir müdahale olmadıkça, bu kirli savaşta asla saf almamalıyız. Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN (YURTTA SULH, CİHANDA SULH) İLKESİNDEN AYRILMAMALIYIZ..

LİTERATÜRÜMÜZDE  YENİ BİR DEYİM!

Gerçekten de, AKP iktidarı sayesinde Türkiye’de en çok gelişen YENİ BİR İŞ KOLU(!) VAR. BUNUN ADINI BULANLAR GERÇEKTEN DE İRONİDE TAVAN YAPTILAR!

Geçmiş yılları anımsıyoruz. Genelde kadınların çalışmadığı, daha doğrusu çalıştırılmadığı, iş hayatında geri planda bırakıldıkları bir kültürden(!) geliyoruz.  Eşlerimizi, bacılarımızı, kızlarımızı  genelde (EV KADINI-EV KIZI) olarak tanımladığımız yıllar!

İlkokulda beşinci sınıftayken, sınıf öğretmenimiz olarak yabancı bir öğretmen gelmişti. Yabancı deyimini (SİİRTLİ OLMAYAN) anlamında kullanıyorum. Geldiği ilk gün de bize bir ödev vermişti. Ama şöyle bir tembihte bulunmuştu:

-Soruların cevaplarını deftere değil, ayrı bir kâğıda yazınız. Onları toplayacağım ve öyle değerlendireceğim!

Bu ödev, benim için öğrencilik yıllarımın unutulmaz anılarından biri olmuştu. Öğretmenimiz aşağı-yukarı bize şöyle sorular yöneltmişti:

-Babanızın işi, tahsili, Anneniz, çalışıyor mu? Çalışıyorsa işi! Kaç kardeşsiniz. Sizden başka okuyan kardeşleriniz var mı. Varsa, hangi okulda okuyorlar. Okumuyorlarsa, ne iş yapıyorlar…

İtifraf edeyim ki, bu sorular beni bunaltmıştı. Oturduk, rahmetli annemle birlikte soruların cevaplarını yazdık. Annem, zamanına göre kültürlü sayılırdı. Şehrimizde ilkokul mezunu 4-5 Siirtli kadın vardı. Onlardan biri de rahmetli annemdi. Hatırlıyorum da, mahallenin kadınları askere giden, ya da tahsil için başka illerde bulunan çocuklarından gelen mektupları okutmak için evimize gelirlerde. Annem, hem mektuplarını okur, hem de annelerinin verdikleri bilgiler doğrultusunda cevaplarını yazardı. Bu yüzden rahmetli annem o kadar çok dualar alırdı ki!

Öğretmenin sorularına cevap olarak annemin de katkısıyla yazdığım cevaplarda Babamın öldüğünü, annemin (EV KADINI) olduğunu, ağabeyimin esnaflık yaptığını, ablamın ilkokuldan sonra, okula devam etmediğini (EV KIZI) olduğunu, okulda okuyan bir kardeşim daha bulunduğunu yazdık.

Aslında, Siirt’e gelen ve sınıf öğretmenimiz olan Güzin Öğretmen (Yaşıyorsa, Allah uzun ve sağlıklı ömürler versin. Vefat etmişse rahmet eylesin) bu soruları bir ödev olarak değil, öğrencilerinin ailevi durumlarını öğrenmek açısından bilgi sahibi olmak için böyle bir taktik uygulamıştı. Öğrencilerin ailevi durumlarını bilerek ona göre bir diyalog içine girecek, demekti.

İşte, bu sorular ve cevaplar sayesinde ilk defa (EV KADINI-EV KIZI) deyimlerini rahmetli annemden öğrenmiştim. Sonra, bu deyimleri çok sık kullandık, çok sık duyduk! Maalesef, hala da duyuyor ve kullanıyoruz.

Ancak, AKP iktidarı sayesinde lügatımıza bir de (EV ERKEĞİ!) deyimi girdi. Türkiye’de sayıları MİLYONLARLA İFADE EDİLEN İŞSİZ GENÇLER VAR. Bunlara (NE İŞ YAPIYORSUNUZ?) diye sorulduğunda İRONİ YAPARAK (EV ERKEĞİ!!!) deyimini kullanıyorlar. Evet ve maalesef AKP iktidarı sayesinde lügatımıza kazandırılan deyim bu!

Yetkililer ve etkililer, işsizlik sorununa çözüm konusunda hiç de kafalarını yormuyorlar. Öyle anlaşılıyor ki, milyonlarca işsiz genç, umurlarında bile değil. Hatta, bir zat-ı muhterem (Her üniversite mezununa iş vereceğiz diye bir kural yok!) buyurmuştu! Tabii, bu görüş, çok yanlış bir görüştür. Devlet, eğer gerçek anlamda bir sosyal devletse, sadece üniversite mezunlarına değil, talep eden bütün vatandaşlarına tahsil durumlarına münasip iş vermek zorundadır. Vatandaş, (Ben kendi işimi kuracağım. Devletten bir beklentim yok) diyorsa, söylenecek bir sözümüz olmaz! Ama, iş isteyen her vatandaşına tahsiline uygun iş vermek sosyal devletin temel görevidir!

Nasıl vergi vermek, askerlik yapmak vatandaşların devlete karşı görevi ise, iş isteyen vatandaşlara iş vermek de DEVLETİN GÖREVİDİR. (30 YAŞINA GELMİŞ, HALA EVLENMEMİŞ!) diyerek gençlerle dalga geçen yetkililere sormak lazım. (İŞ VERDİNİZ DE Mİ EVLENMİYORLAR!) İşi olmayan, kendisini geçindiremeyen, üniversite bitirdikleri halde hala ailelerinden harçlık almağa muhtaç bıraktığınız gençler, NASIL EVLENSİNLER!!!

Sosyal bir devlet olan Almanya’yı ele alalım. Bir Alman vatandaşı iş için  müracaat ettiğinde, uygun bir iş verilinceye kadar kendisine devlet tarafından (İŞSİZLİK TAZMİNATI) ödenir! Verilen işsizlik tazminatı, Türkiye’de çalışanlara verilen ASGARİ ÜCRETİN kat-kat fazlasıdır. Müracaat eden kişiye uygun iş bulanarak çalışmağa davet edilir. Müracaatçının, tensip edilen ilk üç işi beğenmemek hakkı vardır. Ancak, dördüncü iş teklifini de kabul etmezse, o zaman İŞSİZLİK TAZMİNATI kesilir!

Diyeceğimiz şu ki, sosyal devlet, iş isteyen bütün vatandaşlarına iş vermekle yükümlüdür. Öyle, (her üniversite mezununa iş vereceğiz diye bir şey yok) denilerek işin içinden çıkılamaz.

Peki, Türkiye’nin kaynakları, iş isteyen bütün vatandaşları iş sahibi yapmağa yeterli midir! Evet, ülkenin zenginlikleri talan edilmezse, 3-5 müteahhide peşkeş çekilmezse, Türkiye değil 80-100 milyon, 500 milyon nüfusu bile rahatlıkla geçindirebilecek zengin kaynaklara sahiptir. Siz, cumhuriyetin kazanımları olan devletin sanayi tesislerini satarsanız, iş sahaları açmak yerine, ihtiyaç fazlası hava alanları, saraylar, uçaklar, arabalar alırsanız, asgari ücretin 3 bin TL bile olmadığı ülkede, bazı kimselere 4-5 yerden yüksek maaşlar bağlarsanız, elbette işsizlik sorununu çözemezsiniz!

Evet, gerçekten de AKP iktidarı sayesinde yeni bir İŞ KOLU(!) ile tanıştık. Bunu biz değil, İŞ ARAYIP DA BULAMAYAN, CEPLERİNDE ÇAY İÇECEK PARALARI OLMADIĞI İÇİN DE GÜNÜN 24 SAATİNDE EVLERİNDE TIKALI KALANLAR SÖYLÜYORLAR. BUNLARDAN CİNSİYET OLARAK ERKEK OLANLARA (NE İŞ YAPIYORSUN) DİYE SORDUĞUNUZDA AYNEN ŞU CEVABI VERİYORLAR:

(EV ERKEĞİ)!!!

TAŞLAMA

(Z) KUŞAĞI GENÇLERE

(İŞİN NEDİR) DİYORLAR

(EV ERKEĞİ OLMUŞUZ)

CEVABI VERİYORLAR

ARTIK (EV KIZI) GİBİ

(EV ERKEĞİ) DEYİMİ

DEYİMLER ARASINDA

YER ALMIŞTIR BU BELLİ

AKP BU ÜLKEDE

BİR İŞ KOLU YARATTI

(EV ERKEĞİ) BİLİNSİN

BU İŞ KOLUNUN ADI

(Z) KUŞAĞI GENÇLERİ

SOĞUTTULAR İSLÂMDAN

İŞLERİ KAYIRMACA,

HİLE, VURGUN VE TALAN

YAZIYI PAYLAŞ!