Gazetecinin biri, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Zelenskiy ve Putin'i buluşturması halinde seçimleri kazanacağını "2023 seçimlerinde değil 6 parti 60 parti de bir araya gelse yıkamayacağını" yazarken bir başka gazeteci de “Adam doğru söylüyor keşke söylemese diyecekler” diyerek Erdoğan’ın bir seçimi daha garantilediği iddiasında bulunmuş.
Milletin yüzde 90’ının açlıkla boğuştuğu, işsiz sayısının 10 milyonun üzerinde olduğu, iş bulamayan üniversite mezunlarının lokantalarda bulaşıkçı olarak çalıştığı, iş bulamayanların intihar ettiği, birilerine 3-5 yüksek maaş ödenirken, onbinlerce emeklinin taban aylık 2500 TL üzerinden maaş aldıkları bir Türkiye’de yaşadığımızı, askıda ekmek kuyruklarının uzayıp gittiğini, doğalgaz ve elektrik faturalarının askıya çıkarıldığını görmezden gelerek bu iddialarda bulunanların amaçları, aslında gerçeği yansıtmak değil, korkutmaktır. Vermek istedikleri mesaj (Erdoğan bir dönem daha iş başında. Ayağınızı denk atın) diyerek milleti korkutmağa ve sindirmeğe çalışmak gayretidir.
Yahu, milletin karnı açken, çocuklarına iş bulamazken, 30 yaşını aşmış gençler, işsizlikten ve yoksulluktan evlenip, yuva kuramazlarken, ucuza alabilmek için soğukta, yağmurda, karda ekmek kuyruğunda beklerken, Sayın Erdoğan, Putin ile Zelenskiy’i buluşturmuş, bir araya getirmiş, bana ne, bize ne! Bu iki lider bir araya gelirse Türkiye’de hayat mı ucuzlayacak, milyonlarca işsiz, iş mi bulacak!
Sayın Erdoğan, seçimi kazanmak istiyorsa geç kalmadan emeklilerin maaşlarına asgari yüzde yüz zam yapacak ki, belki bir şansı olur. Gerisi söylentiler, dalkavukluktan ibarettir.
Dalkavukluğun bu kadarına da pes doğrusu…
YAKILACAK KİTAPLAR!
Bilindiği gibi her yılın Mart ayının son haftası (Kütüphane Haftası) olarak kutlanır. Mart ayının son haftasında olduğumuza göre, aynı zamanda (KÜTÜPHANE HAFTASI) içindeyiz. Kütüphane Haftasını idrak ederken, aklımıza geldi. Sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerini yaşayanlar bilirler. Sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerinde kitaplar hep hedef tahtasında olurdu. O yıllarda iki çeşit yayın tehlikeliydi. Aşırı sağ ve aşırı sol içerikli kitaplar, gazeteler, mecmualar yakılmaları gereken yayınlardı. Sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde öyle ulu orta her ev ve iş yerleri aranmazdı. Aşırı sağ ve aşırı sol fikirli olanlar, zaten istihbarat teşkilatlarınca bilinirlerdi. Bu bakımdan, arama yapılacaksa bilinen malum kişilere ait evler, iş yerleri takibe alınırdı.
Mesleğim gereği, aşırı sağ kadar, aşırı sol yayınları da takip ederdim. Çünkü tek taraflı okumak, daima tehlikedir! Bu bakımdan hem aşırı sağ, hem aşırı sol yayınları devamlı okurdum. Said-i Nursi’yi de bilirdim, Aziz Nesin’i de! Amma, hiçbir döneminde ne evim, ne iş yerim aranmadı!
Bazı arkadaşlarımın arama olur korkusuyla kütüphanelerindeki kitaplarla, gazeteleri, dergileri ve benzeri yayınları “YAKILACAK KİTAPLAR!” ve “YAKILMAYACAK KİTAPLAR!” olarak tasnif ettiklerini, mevsim kış ise ve evlerinde odun sobası kullanılıyorsa, odun sobalarında, mevsim yaz ise bir çuvala koyup, sahibi tanıdık bir ekmek fırınına götürerek yaktıklarını, tehlikeleri göze alarak yakmaya kıyamayanların da kitaplarını bağlarına götürerek, açtıkları çukurlara, altlarına ve üstlerine naylon örterek toprağa gömdüklerini bilirim!
Sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerinde yaşanan bu uygulamalar, gerçekten hayret vericiydi. Lâkin kimse sesini çıkarmağa cesaret etmezdi. “Türkiye’ye demokrasi geldi!” derken, sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerinde yaşanmayan durumlarla karşılaşmağa başladık. Henüz basılmamış kitaplar bile bilgisayarların belleklerinden toplattırılıyor, yazarları derdest ediliyorlar! Gerçekten Türkiye’de ABD’den daha geniş bir demokrasi ve basın özgürlüğü(!) olduğunun daha canlı bir kanıtı olabilir mi!
İşin tuhaf yanı şu. Sıkıyönetim ve olağanüstü hal yıllarında yasaklı olan ve SUÇ ALETİ olarak nitelenen birçok yayınlar, şimdi kütüphanelerin raflarında yer almakta. Hatta Devletin resmi kütüphanelerinde bile bulunmakta. Bu durumu, demokraside ulaşılan aşamaya delil sayacaktık amma, henüz basılmamış kitapların mahkûm edilmesi, zihinlerimizde istifhamlar uyandırıyor. Şimdi, bir ikilem içindeyiz. Geçmiş yıllarda yasaklı oldukları için toplattırılan bazı yayınların kütüphanelerin raflarında yer almalarını mı, henüz yayınlanmamış bir kitabın bilgisayarların belleklerinden toplattırılmasını mı ölçü alalım!
Bütün bunlar olurken, yine de hiçbir şey olmamış gibi Kütüphane Haftasını kutluyoruz ya!
ANEKDOT
Tillo ilçemizde gerçekten yaşanmış bir vaka. İki kardeş, babalarından kalan eşyaları bölüşürlerken el yazması iki ciltlik bir kitabın bir cildini bir kardeş, diğer cildini öbür kardeş almış. Arapça tahsili yapmış olan kardeş, tahsili olmayan kardeşine teklifte bulunarak:
-İstiyorsan, bu cildi de bana ver. Ona karşılık sana bu HAVANI vereyim! demiş. Arapça okuma yazması olmayan kardeş, içinden “okuma yazmam yok. kitabı ne yapacağım” diyerek teklifi kabul etmiş. Havanı almış, kitabı vermiş. Aradan yıllar geçtikten sonra, o cilt kitabın değerinin bugünün parasıyla 1 milyon TL olduğu anlaşılmış!
TAŞLAMA
BİR LÜTFUSUN ALLAH’TAN
BU MİLLETE VERİLMİŞ
HATTA SANA DOKUNMAK
BİLE İBADET İMİŞ!
MEHDİSİ’SİN ZAMANIN(!)
BİR ŞÜPHEMİZ YOK BUNA
ALLAH YÜCELİK VERMİŞ
BESBELLİ Kİ ZATINA
BU KADAR DALKAVUKLUK
PES ARTIK PES DİYORUZ
ZATI İLAHLAŞTIRMAK
KÜFÜRDÜR BİLİYORUZ
İNSANI PUTLAŞTIRMAK
ELBET BÜYÜK VEBALDİR
DALKAVUKLAR SAĞ OLSUN
SORULMAZ BU NE HALDİR!
GAZETECİ DEDİĞİN
GERÇEKLERİ YAZACAK
ALLAH’TAN BAŞKASINDAN
KORKUSU OLMAYACAK
YAĞCI/MAĞCI, DALKAVUK
GAZETECİ DEĞİLDİR
GAZETECİ GERÇEĞİ
YAZAN/DİYEN KİŞİDİR
HAKSIZLIK KARŞISINDA
SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR
BUYURMUŞTUR PEYGAMBER
ÖNEMİ DE BUNDANDIR
HAKSIZLIK KARŞISINDA
DİK DUR SAKIN EĞİLME
HAKKIN OLDUĞU YERDE
HAKSIZLIĞA YERİLME
DALKAVUKLUK ZOR SANAT
HERKES İCRA EDEMEZ
ALKIŞLAYIP KÖTÜYÜ
İYİLERİ YEREMEZ
FITRATINDA KİMİNİN
DALKAVUKLUK VAR BELLİ
EĞİLMEDİK, KIRILDIK
HEP ŞÜKÜRLER YA RABBİ
DALKAVUĞUN EKBERİ
KİMDİR DİYE SORARSAN
MEDYATÖR GEÇİNENDİR
DERİM SANA O ZAMAN
SİYASETTE DALKAVUK
OLANLAR ALIR MENZİL
DALKAVUKLUK NAMUSLU
İŞİ DEĞİL BUNU BİL