BU KADAR YAĞCI VARKEN, YAĞ SIKINTISI OLUR MU! - Ahmet Arıtürk

BU KADAR YAĞCI VARKEN, YAĞ SIKINTISI OLUR MU!


Türkiye’de YAĞ SIKINTISI olduğu söyleniyor.  Kesin olarak söylüyorum ki YALANIN DANİSKASIDIR, sakın inanmayın. Yahu, bu ülkede BUNCA YAĞCI VARKEN, nasıl olur da YAĞ SIKINTISI ÇEKİLSİN!

Medyanın yazılısı, sözlüsü, görüntülüsü, vıcık-vıcık yağcılarla dolu. Hele sosyal medyanın trollerinin ürettikleri yağları toplamak mümkün olursa, inanır mısınız, YAĞ İHRAÇ EDECEK DURUMA GELİRİZ.

Facebook veya Twitter'da mesaj yazanlara bakın. Nasıl yağ çekiyorlar, şaşırıp kalırsınız. Bunların çoğu da sahte hesaplar üzerinden YAĞ ÜRETMEKTEDİRLER. Yani, yağın tahşiş edilmişi gibi, yağcı hesapların da tahşiş edilmişleri var. Sahte Twitter ve Facebook hesaplarının kesin sayısı bilinmiyor. Ancak, sayı onbinlerle ifade edilmekte.

Sözün özü: Türkiye’de yağ sıkıntısı çekildiği kesin bir yalandır. Hem TROLLER söylüyor. Yağ sıkıntısı muhalefet partilerinin uydurmasıdır! Yoksa, Türkiye’de YAĞDAN VE YAĞCIDAN BOL NE VAR!!!

EN MASUM VİRÜS, KORONAVİRÜS!

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Türkiye'de ilk koronavirüs vakasının tespit edildiğini 11 Mart 2020 tarihinde açıklamıştı. Bakan Koca, koronavirüs tespit edilen kişinin karantina altına alındığını durumunun iyi olduğunu belirtmişti. Aradan tam 2 yıl geçti. İlk tespit edildiği zaman 2-3 ayda geçiştirilecek sanılmıştı. Yaz mevsimine kadar, bu beladan kurtuluruz, deniliyordu. Oysa, durumun niç de öyle olmadığı anlaşılmaktadır. Aradan 2 koca yıl  geçmesine karşılık, virüs bütün dünyayı ve dolayısıyla Türkiye’yi tehdit etmeğe devam ediyor.

Birleşmiş Milletler tarafından KÜRESEL TEHDİT olarak tanımlanan KORONAVİRÜS, bütün ülkeler gibi ülkemizi de tehdit etmeğe devam etmektedir. Ancak, ekonomi öyle bir hal aldı ki şimdi özellikle Türkiye’de vatandaşlar (KORONAVİRÜSTEN Mİ AÇLIKTAN MI ÖLELİM) ikilemi arasında sıkışıp kalmışlar!

Bu yorum yazımızda istedik ki, KORONAVİRÜSTEN çok daha tehlikeli virüsleri anımsayalım.  ÜLKEMİZDE ÖYLE VİRÜSLER VAR Kİ, KORONAVİRÜS’E RAHMET OKUTURLAR. Gelin, ülkemize musallat olan KORONAVİRÜSTEN ÇOK DAHA TEHLİKELİ VİRÜSLERİ SAYMAYA ÇALIŞALIM:

*Karşı karşıya olduğumuz en tehlikeli virüslerin başında adalete musallat olan virüs gelmektedir ki, bu virüs, adaleti yedi-bitirdi. Türkiye’de adalete duyulan güvenin YÜZDE YİRMİLER düzeyine düşmesine yol açtı.

*Ülkemizde en tehlikeli ikinci virüs FETÖ virüsüdür. Bu virüsün de sonu bir türlü gelmiyor. 500 binin üzerinde kişi yakalanarak tutuklandı. Tutuklamalar hala devam etmekte.

*En tehlikeli virüslerin üçüncüsü İŞSİZLİK VİRÜSÜDÜR. Bu virüs yüzünden 20 milyona yakın vatandaşımız işsizdir. Gençlerde işsizlik oranı yüzde 30’lar düzeyindedir. İşsizlik virüsü yüzünden intiharlar yaşanmaktadır.

*Dördüncü tehlikeli virüs ise yaşanan geçim sıkıntısı ve borç virüsüdür. Bu virüs yüzünden de intiharlar yaşanırken, 20 milyon vatandaşımız borçları sebebiyle icralık duruma düşmüşlerdir.

*Beşinci bir tehlikeli virüs, vurgunculuk ve talan virüsüdür. Bu virüs yüzünden vatandaşların yüzde 90’ı sefalet içinde yaşarlarken, yüzde 10’luk bir azınlık SARAYLARDA saltanat içinde yaşamaktadır.

*Altıncı bir virüs türü, göçmen virüsüdür. 6-7 milyona yakın sığınmacı yüzünden vatandaşlara harcanması gereken 50 milyar dolar, sığınmacılara harcanmıştır. Bu virüsten nasıl kurtulacağımız hala belli değildir.

*Yedinci bir virüs de terör virüsüdür. Bu virüs, can alıcı virüslerin başında gelmekte olup 1984 yılından bu yana bir türlü önlenememektedir.

*Sekizinci virüs, milli eğitim virüsüdür. Bu virüs yüzünden eğitim yozlaşmış, kalite büyük ölçüde düşmüştür. Dünya çapındaki ilk 500 üniversite arasında bir tek Türk üniversitesinin bulunmayışı bunun ispatıdır.

*Dokuzuncu virüs, gericilik virüsüdür. Bu virüs, Cumhuriyetimizin kuruluş kazanımlarını kemirerek bir-bir yok etmektedir.

*Onuncu virüs, ÖZELLEŞTİRME VİRÜSÜDÜR. Bu virüs, devletin bütün tesislerini, varlıklarını sildi-süpürdü. Yılların birikimi tesisler talan edildi.

*Ve onbirinci virüs, KORONAVİRÜSÜDÜR Kİ, İNŞAALLAH BU VİRÜSÜ TOPLUMSAL BAĞIŞIKLIKLA YENECEĞİZ.

*

Sözün özü: EN MASUM VİRÜS, KORONAVİRÜS!!!

ÖNCESİ VE SONRASIYLA (12 MART) MUHTIRASI)

12 Mart’ın arafesinde, 1971 yılında gerçekleştirilen 12 Mart Muhtırasının öncesi ve sonrası ile ilgili bir durum değerlendirmesi yapalım istedik.

(Demokrasinin ırzına geçmek!) bu ülkede alışkanlık haline gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşen ilk askeri darbe (ilk tecavüz olayı), 27 Mayıs 1960 tarihlidir. Darbe, emir komuta zinciri içinde yapılmamıştır. 37 düşük rütbeli subayın planlarıyla gerçekleştirilmiştir. Kendilerine (Milli Birlik Komitesi) adını veren darbeci subaylar, Demokrat parti iktidarı tarafından mecburi izne çıkarılan ve 1960 Ağustosunda emekli edilmesi beklenen Kara Kuvvetler Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel’i İzmir’deki konutundan pijamasıyla Ankara’ya götürerek komitenin başına getirmişlerdir.

Demokrasinin ırzına geçmek işinde ikinci olay 12 Mart 1971’de dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve kuvvet Komutanları tarafından imzalanan bir muhtıranın, dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a verilmesiyle gerçekleşmiştir. Bu muhtıra ile Süleyman Demirel hükümeti istifa etmek zorunda bırakılmıştır. Yani, Türkiye’de bir kere daha demokrasinin ırzına geçilmiştir.

12 Mart muhtırasını, 12 Eylül Askeri darbesi izlemiştir. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve kuvvet komutanları, emir komuta zinciri içinde idareye el koymuş, Süleyman Demirel hükümetine son vermiş ve demokrasiyi bir süreliğine rehin almışlardır. Kendilerine Milli Güvenlik Konseyi adını veren ihtilal komitesi yeni bir anayasa hazırlatmış ve halkın referandumuna sunarak yüzde 92 oyla kabul edilen anayasa yürürlüğe konulmuştur.

28 Şubat post modern darbesi ise 1997’de Milliyetçi Cephe Hükümetine muhtıra verilerek Necmettin Erbakan Başkanlığındaki hükümetin devrilmesine, yani yine demokrasinin ırzına geçilmesine yol açmıştır.    

Demokrasinin, sürekli olarak ırzına geçildiği ülkemizde 15 Temmuz 2016 günü de yeniden bir (IRZA GEÇME) olayı gerçekleştirilmek istenmiş, ancak, demokrasinin ırzına geçmek isteyenler, pantolonlarının düğmelerini çözmeye uğraşırlarken SUÇÜSTÜ yakalanmışlardır!!!

Genç ve güzel kızları DEMOKRASİ’NİN sık-sık ırzına geçilmesine artık tahammül edemeyen TÜRK MİLLETİ bu defa tecavüze uğratılmasına seyirci kalmamış ve (durun bakalım, ne oluyoruz, kızımıza yazık, günah değil mi!) diyerek, IRZ VE NAMUS DÜŞMANLARINA SUÇÜSTÜ YAPMIŞTIR! İşin acı tarafı, TECAVÜZCÜLERİN BAŞININ BİR İMAM OLDUĞUNUN SÖYLENMESİ!

Zaten, bu ülkenin başına her ne geldiyse sahte din adamlarından ve sahte imamlardan gelmedi mi!!!

TAŞLAMA

BU YAĞCILAR YÜZÜNDEN

NE HALLERE DÜŞTÜK BİZ

BUDUR İŞİN GERÇEĞİ

BİZ YAĞCI BİR MİLLETİZ

YAĞCILIK YAPMAK İÇİN

HER NE YAPSAK MÜBAHTIR

ZÂLİMİ ALKIŞLAMAK

HEM ZULÜM, HEM GÜNAHTIR

“ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM”

“ZÂLİMİ ASLA SEVMEM”

DİYEN MEHMET ÂKİF’TİR

DUY, UYAN BEHEY SERSEM

YAĞCI OLMADIM ASLA

İSTESEM DE OLAMAM

BENİM FITRATIM BUDUR

BUNU DEĞİŞTİREMEM

BAŞIMIZA NE GELSE,

AZDIR BİZİM BİLİNİZ

SATILMIŞ BİR MEDYA VAR,

YAĞCILIKTIR İŞİMİZ

YAĞCILIKTA SINIR YOK

YAĞLA-YAĞLA DA GİTSİN

EĞER İYİ YAĞLARSAN

BİR BAKARSIN, VEKİLSİN

YAZIYI PAYLAŞ!