Ahmet Arıtürk

LEYLEĞİN ÖMRÜ GİBİ, LAK-LAK İLE GEÇEN 78 YIL!!!

Ahmet Arıtürk

1943 yılının 26 Ağustos günü dünyaya teşrif etmişim(!) Ömrümün 78. yılını doldurup, 79. yılını idrak etmiş bulunmaktayım. 78 yıl dile kolay. Bir yıl 365 gün olduğuna göre 28 bin 470 gün olur. Bu sayıya her dört yılda bir gelen artık yılların 366 gün olduğunu hesaplarsak, oradan da 20 gün daha eklemek gerekir. Yani toplam 28 bin 490 gün olur. Bu günleri saatlere çarparsak, 683 bin 760 saat olur.

Şöyle geriye dönüp bir baktığımda, BAŞTA İKİZİM MEHMET METİN olmak üzere benimle yaşıt, hatta yaş itibarıyla benden çok daha küçük arkadaşlarımın, dostlarımın en az yüzde doksanı fani dünyadan, ahret âlemine göçmüş bulunmaktadırlar. İşin doğrusu benim yaştakiler UZATMALARI YAŞAMAKTAYIZ.

Doğum tarihimin bu olduğu kesin. Rahmetli Babam memur olduğu için (Adliye Başkatibi, Pervari’de, Savcı Vekili), doğum gününü tastamam yazmış. O yıllarda, memurlara doğum ikramiyesi de veriliyormuş. Aslında, dünyaya gelişim biraz da fazladan olmuş, gibi! O yıllarda ultrasyon bilimi gelişmediği için, rahmetli Annemin ikiz çocuk dünyaya getireceği bilinmiyordu. Önce yıl içinde Rahmet-i Rahman’a kavuşan kardeşim Metin dünyaya merhaba demiş. Amma, doğumu yapan ebe bir de bakmış ki, annemin rahminde bir bebek daha var. Ve ikizim Metin’den takribi yarım saat sonra dünyaya merhaba demişim! Yani, dünyaya gelmeseymişim de olurmuş. Çünkü ailemin beklediği çocuk bir iken, ben sürpriz yaparak, ekstradan dünyaya gelmişim! Hani, mağazalarda satış için kullanılan bir spot vardır. “Bir alana, bir de bedava!” denilir ya! Yani, ben bedava olarak verilenim!

Biz ikizlerden önce dünyaya gelmiş Merhum Ağabeyim Sabri ile Aysel Ablam var. Babam Merhum Hüsnü Arıtürk, 1945 yılında çok genç yaşta vefat etmiş. Rahmetli büyük Annem “ikiz erkek çocukları olunca nazara geldi!” diyerek, Babamın rahmet-i Rahman’a erken kavuşmasını kendince yorumluyordu. Babam memurdu amma, Dedem Hacı Salih Çeto, zengin bir tüccardı. Yaşadığı dönemin Siirt’in sayılı zenginlerindendi. Rahmetli büyük annem, rahmetli babamın nazara gelmiş olmasının sebepleri arasında buna da vurgu yapıyordu. Büyük babam vefat ettiğinde ise 5-6 yaşlarındaydım. Nurani yüzünü hayal meyal hatırlıyorum. Yani anlayacağınız, bir yerde babamın nazara gelmesine benim dünyaya gelmem sebep olmuş, gibi!

26 Ağustos, aynı zamanda tarihimizin en önemli günlerden biridir. Büyük Taarruzun başladığı gündür. Benim açımdan ise 26 Ağustos’un bir önemi de 1943 yılının 26 Ağustos günü dünyaya teşrif etmiş(!) olmamdır. Yani, 26 Ağustos benim rahmi maderden (ana rahminden) adına (dünya) denilen ve değirmeninde milyarlarca insanın öğütüldüğü değirmene düştüğüm gündür. Kısacası, 26 Ağustos itibarıyla 78 koca yılı gerilerde bırakarak 79. doğum günümü idrak ediyorum.
78 koca yılı devirirken, “bunca yılı nasıl geçirdim” diye kendi kendimi sorguladım. Kendime, aileme, milletime, insanlığa bir faydam oldu mu? Diyerek nefis muhasebesi yaptım. Maalesef, 78 koca yılda çekirdek kabuğunu dolduracak hiç bir icraatımın olmadığı gerçeğiyle karşı karşıya kaldım.

Yarım kalan okul hayatımdan sonra, 1960 yılından beri “SİİRT” Gazetesi kadrosu içinde yer alıyorum. Bilgisayarın ve ofset baskının yaygınlaşmasından önce Yerel Gazetelerde, genelde beden ve fikir işçileri bir olurlardı. Benim de durumum budur. Gazetede hem beden, hem de fikir işçisi olarak çalıştım. Bu süre zarfında gerek Siirt Gazetesinde, gerek SİİRT Gazetenin dalları olarak nitelendirebileceğim “UĞUR”, “DEMOKRAT SİİRT” ve “SİİRT’TE HÜRRİYET” Gazetelerinde gerçek kimliğim olan “AHMET ARITÜRK” yanında “ÇETİN ÇETİNGİL” “HACI HACIOĞLU” “GENÇ ÂBİD” “ÂBİD” “TAŞÇI” ve daha birçok müstear adlar altında, hemen her gün asgari bir makalem, birkaç haberim, 1 taşlamam, bir şiirim yayınlandı. Yani, bunları üst-üste koyarsak yazdığım makaleler, şiirler ve taşlamaların sayıları onbinleri aşar.
Yine gençlik yıllarımda “MİLA MİLLİ HABER AJANSI”, “AK AJANS”, “TERCÜMAN” “MİLLİ GAZETE”, “YURT HABER AJANSI” gibi yaygın medyanın Siirt muhabirliklerini yaptım. Gazetelerde yer alan mizahi hikayelerim ve gezi anılarım yanında, yayınlanmış 6 kitabım var. Basıma hazır 6 kitabım daha bulunuyor. Amma, doğrusunu isterseniz, kendi yazdıklarımı, ben,

kendim bile beğenmiyorum. Hatta bazılarını, gerçekten SAÇMA buluyorum.
Din, iman, vatan, millet, insanlık adına yaptığım, yapabildiğim hiçbir şey yok. Oysa kimi insanlar kısa ömürlerine o kadar çok şeyler sığdırmışlar ki. Ömürlerinin kısa olmasına karşılık, tarihe damgalarını vuranlar var. Hayran olmamak, mümkün mü…

İnsanoğlu, yıl ve ay hesabıyla uzun bir ömür yaşayacağına, kısa ömürlü olsun amma, yaşadığı çağa damgasını vurabilsin. Meşhur bir deyim vardır. “LEYLEKLERİN ÖMRÜ, LAK-LAK İLE GEÇER” deriz. İnanır mısınız, bugün, doğum günümde, kendi nefsimi muhasebe ettiğimde, koca 78 yılın sadece “LAKLAKLA” geçmiş olduğu hükmüne vardım. Bir daha hiç gelmemek üzere harcadığım 78 yıla acıdım…

Daha alınıp, verilecek kaç nefesimiz var, ancak, ALLAH bilir. Amma, bundan sonra artık bizden ne köy olur, ne kasaba…
Neyse, biz sadede gelerek, yazımızı noktalamaya bakalım. İnsanlar, belli bir yaştan sonra, doğum günlerini anmak istemezler. Çünkü ilerleyen yaş ölümü çağrıştırır. E, kimseler de ölmek istemediğine göre, galiba ileri yaştakiler için doğum günlerini unutmak en iyisi!

Ama doğum günümüzü unutmak istesek bile bize hatırlatanlar var. Örnek olması açısından belirteyim. Hemen her doğum günümde emekli maaşımın yatırılıp yatırılmadığını kontrol için maaşımı aldığım bankanın bankamatiğine kartımı takıp, şifreyi yazdığımda önüme (Doğum gününüz kutlu olsun) ibaresi çıkar. Demek, doğum günümüzü anımsayanlar varmış. Ne büyük mutluluk!

TAŞLAMA
LEYLEĞİN ÖMRÜ LAKLAK
İLE GEÇER DOĞRUDUR
YETMİŞSEKİZ YIL GEÇTİ
İŞTE HAYATIM BUDUR

KISA ÖMRÜNE NİCE
DESTANLARI SIĞDIRAN
BİRİ OLMAK DİLERDİM
HEP YAŞARDIM O ZAMAN

ATATÜRK, FATİH YA DA
İSKENDER GİBİ OLMAK
ONLAR ÖLMEDİ HALA
YAŞAMAKTADIRLAR BAK

BOŞ HAVANDA SU DÖVMEK
OLMUŞ BİZİM İŞİMİZ
NE İZ KALIR, NE NİŞAN
ARKAMIZDA BİLİNİZ

Yazarın Diğer Yazıları