Ahmet Arıtürk Yazdı: Karun Kadar Malın Olsa Ne Fayda! - Ahmet Arıtürk

Ahmet Arıtürk Yazdı: Karun Kadar Malın Olsa Ne Fayda!


Donald Trump’ın yerine seçilen ABD’nin 59. Cumhurbaşkanı Joe Biden’in, özellikle dünyanın bazı ülkelerindeki diktatörleri bir hayli endişelendirildiği söyleniyor.

Biden’in, diktatörlerle özellikle mücadele edeceği ve yurt dışındaki gizli servetlerini deşifre ederek el koyabileceği dahi iddialar arasında. Bu yüzden, ülkelerini diktatörlükle yönetenlerin ve ülkelerinden kaçırdıkları servetlerini dış ülkelerdeki bankalara yatırmış olanların büyük bir endişeye kapıldıkları belirtilmektedir. Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin, Irak Lideri Saddam’ın ve diğer diktatörlerin durumları ortada. Hepsinin de dış ülkelerde servetleri vardı ve o servetler buharlaştı. İddalar odur ki, Kaddafi, Saddam ve benzeri diktatörlerin servetlerine el koyan da ABD’dir. Ülkelerine, lider olmak konumuna yükselmiş birilerinin, ülkelerini soyabileceklerini düşünebiliyor musunuz. Yahu, zaten ülke size en iyi yaşam koşullarını sunuyor. Bu tamah, bu hırs nedir. Sonuç itibarıyla insanın dünyadan götüreceği bir kefendir. (Kefenin cebi yok) deyimi de meşhurdur.

Dünya hırsına kapılanlar için bir de (KARUN) benzetmesi yapılır. Halk Ozanlarından KUL HİMMET’E ait bir deyişin en can alıcı mısraılarından biri de “KARUN KADAR MALIN OLSA NE FAYDA” kelimeleriyle dillendirilenidir. Peki, kimdir bu Karun! Hikayesini biliyor musunuz. Muhakkak bilyorsunuz da, biz bilmeyenler için kısaca anlatalım:
Karun’un, zenginliğinin bu kadar yaygın bir şekilde bilinmesinin sebebi elbette adının Kur’an-ı Kerim’de zikredilmiş olması dolayısıyladır. Karun, Hazreti Musa (O’na ve cümle Peygamberlere salat ve selam olsun) döneminde yaşamıştır.

Fakir ve sıradan biri iken, zengin olmak için Hazret-i Musa’dan dua isteyen ve duanın kabul olması sonucu Dünyanın en zengini durumuna gelen Karun, zenginliğinin bilgisinden, becerilerinden kaynaklandığını vehmetmeğe, şımardıkça, şımarmağa ve azmağa başlamış. Hazret-i Musa’nın, kendisinden malının zekatını fakirlere dağıtılmak üzere verilmesini talep etmesi üzerine, zekat vermekten imtina etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de, Karun’un durumuyla ilgili ayetlerin meali alileri şöyledir:
“Kârun, Mûsâ’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki Allâh şımarıkları sevmez. Allâh’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasîbini unutma. Allâh sana ihsân ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allâh, bozguncuları sevmez.

Kârun ise: «–O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sâyesinde verildi.» demişti. Bilmiyor muydu ki Allâh, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helâk etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz (Allâh onların hepsini bilir).
Derken Kârun, ihtişâmı içinde kavminin karşısına çıktı. Dünyâ hayatını arzulayanlar: «–Keşke Kârun’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi; doğrusu o çok şanslı!» dediler.

Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: «–Yazıklar olsun size! Îmân edip sâlih ameller işleyenler için Allâh’ın mükâfâtı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.»
Nihâyet Biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allâh’a karşı kendisine yardım edecek avenesi olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.”

Kur’an-ı Kerim’de KARUN’un adı iki yerde Firavun ve Haman ile birlikte zikredilir. “Karun’u, Firavun’u, Hâmân’ı da helak ettik. Yemin olsun ki onlara, Musa apaçık delillerle geldi de onlar, o yerde kibirlenip kafa tuttular. Hâlbuki azaptan kurtulup önüne geçecek değillerdi.”
Yine Kur’an-ı Kerim’in bir başka ayetinde: “And olsun ki, biz Musa’yı mucizelerimiz ve apaçık bir delille gönderdik. Firavun’a Hâmân’a, Karun’a da onlar: bu çok yalancı bir sihirbazdır.! Dediler” buyurulmaktadır. Bundan da anlaşılıyor ki Söz konusu zamanın Firavun’u, Başveziri hükmündeki Haman ve Karun üçlüsü, Hazret-i Musa zamanında yaşamışlardır. Her üçünün de sonu helak edilmek olmuştur.

Zamanımızda dillenen bir tekerleme vardır. Alaverelerele, dalaverelerle zengin olanlar için kullanılan bir deyimdir bu: (Harun gibi geldiler, Karun gibi oldular) denilir ya! Aynen öyle! Harun gibi gelenler, sonunda Karun gibi olasalar bile, sonuç itibarıyla akıbetleri de aynı olur. İflah etmezler.
İyisi mi biz bugünkü yorumumuzu HALK OZANI KUL HİMMET’İN deyişiyle noktalayalım:

GAFİL GEZME ŞAŞKIN BİR GÜN ÖLÜRSÜN,
DÜNYA KADAR MALIN OLSA NE FAYDA
SÖYLEYEN DİLLERİN SÖYLEMEZ OLUR
BÜLBÜL GİBİ DİLİN OLSA NE FAYDA
SEN SÖYLERSİN SÖZ İÇİNDE SÖZÜN VAR,
ÇALARSIN ÇIRPARSIN OĞLUN KIZIN VAR
ŞU DÜNYADA ÜÇ BEŞ ARŞIN BEZİN VAR
TÜM BEDESTEN SENİN OLSA NE FAYDA
KUL HİMMET ÜSTADIM GELSE OTURSA,
HAKKIN KELAMINI DİLE GETİRSE
DÜNYA BENİM DEYİP ZAPTA GEÇİRSE
KARUN KADAR MALIN OLSA NE FAYDA

ANEKDOT

Dünyaya hep Firavun, Haman, Karun gibi kötüler gelecek değiller ya! Musalar, Harunlar, Ömerler ve benzerleri de hep olmuştur ve olacaktır. Yeri gelmişken, iki kardeşin anekdotunu anlatalım istedim.
Anekdot şu: Çok eski yıllarda iki kardeş varmış. Babalarından kalan tarlalarını ekiyor, sürüyor, biçiyor ve mahsulünü paylaşarak geçiniyorlarmış. Yine öyle bir yıl, kardeşler biçtikleleri mahsulü daha başak halindeyken ölçekle kabaca paylaşarak iki kümü haline getirmişler. Sonra yine de kimsenin hakkı, kimseye geçmesin diye, hangi kümenin, kimin olacağını tespit için kurra çekmişler. Paylaşım bittikten sonra, eve gitmişler. Ertesi sabah, büyük kardeş gelmiş ve kümelerin başında durmuş, kendi kendisine:
-Yahu, ben evli barklı, çoluk çocuk sahibiyim. Kardeşim henüz evlenmemiş, yuvasını kuramamış, evlenmesi, yuva kurması için paraya benden çok daha ihtiyacı var düşüncesiyle, kendisine ait kümeden kardeşine ait kümeye hayli buğday başağı aktarmış ve gitmiş.
Biraz sonra tarlaya gelen küçük kardeş de kendi kendisine:
-Mahsulü eşit olarak paylaştık ama, yine de vicdanım rahat değil. Ağabeyim evli, çoluk çocuk sahibi. Onun, benden çok daha paraya ihtiyacı var! düşüncesiyle, kendisine ait kümeden, ağabeyinin kümesine bir hayli buğday başağı aktarmış.
Kardeşlerin bu davranışları Yüce ALLAH’IN o kadar hoşuna gitmiş ki, buğday başaklarını (OL) emriyle ALTIN BAŞAKLARA ÇEVİRMİŞ…
İşte, paylaşmak budur…

YAZIYI PAYLAŞ!