Ahmet Arıtürk Yazdı: İŞSİZİN, İŞÇİNİN, ESNAFIN, ÇİFTÇİ'NİN MERAL ABLASI! - Ahmet Arıtürk

Ahmet Arıtürk Yazdı: İŞSİZİN, İŞÇİNİN, ESNAFIN, ÇİFTÇİ'NİN MERAL ABLASI!


İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’i televizyon kanallarından (yandaş olmayan) izliyoruz. Eskilerin deyimiyle elinde asa, ayağında çarık il-il; ilçe-ilçe gezip dolaşıyor, çarşılarda, pazarlarda esnaflarla, işsizlerle, işçilerle, emeklilerle ve aklınıza gelebilecek her sınıftan insanlarla konuşup, sohbet ederek, hal-hatırlarını soruyor, dertlerini, ızdıraplarını dinliyor. Sorunlarına neşter atacağının sözünü veriyor.

Meral Hanımın bir kadın olarak halkın sorunlarını dinlemek konusunda gösterdiği yüksek performans gerçekten takdire şayandır. Bu PANDEMİ DÖNEMİNDE, yüzünde maskesi, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan koşuşturan Meral Hanım, her kesimden insanlarımızın MERAL ABLA’SI olmak unvanını hakketmiştir.

Pazar yerlerinde karşılaştığı vatandaşların dertleriyle dertlenen, umutsuz insanlarımıza umut aşılayan ve (böyle gelmiş, böyle gider) deyimini boşa çıkararak (böyle gelmiş, böyle gitmez) umudunu veren Meral Hanım’ı bu gayretkeş çalışmalarından dolayı kutluyoruz.

Meral Hanım’ın halkla kucaklaşması sırasında yürekleri dağlayıcı olaylara şahit oluyor ve insanlarımızın düşürüldükleri bu durumlara kahroluyoruz. Ama bu arada gündeme gelen iki durum var ki, yaralarımıza adeta tuz-biber ekti. Bu konuları dinlerken MERAL ABLA’NIN DA GÖZLERİ YAŞARDI.
Duymamış olanlara duyurmak için beni de çok etkileyen ve gözlerimin yaşarmasına yol açan bu iki durumu nakledeyim. Bir kadın, bir kasaba giderek BEŞ LİRALIK KIYMA İSTİYOR. Yani, YÜZ GRAM KIYMA. Düşünebiliyor musunuz, belki de o beş liralık kıymayı alacak, çorbasına katacak. Günlerce, aylarca et kokusu alamayan çocukları, etin kokusunu olsun alacaklar.

Kahredici anekdotlardan bir başkası da şu. Yaşlı bir teyze, evine ekmek götürebilmek için, çoktan rahmet-i RAHMAN’A kavuşmuş olan eşi tarafından nişanlandıkları zaman taktığı ve yıllarca en kıymetli bir hatıra olarak parmağında taşıdığı alyansını satmış! Gel de ağlama!
Diyebilirsiniz ki, (iyi hoş ama, Meral Hanım ne yapabilir!) Ne yapabileceği ilk genel seçimde vereceğiniz oyların oranına bağlı!

ANEKDOT

Siirt’çe Lisanımızda “IL HAC, UVE DEMIL BEP=HAC KAPININ ÖNÜNDEDİR” diye söylene gelen bir deyim vardır. Bu deyimin, geçmişte yaşandığı belirtilen bir olayla bağlantılı olduğunu söyleyenler bulunmakta. Biz de, çok eskilere yönelik bu anekdotu ibret alınması açısından sunmayı uygun bulduk.

Öyle anlatılır ki, geçmiş yıllarda hac görevini ifâ etmek için hazırlanan bir Siirtlinin Hanımı, Hac yolculuğunun başlayacağı günün bir gün öncesinde, bir sebeple komşularının evine gitmiş. Kadıncağız, hamileymiş. Komşularının evine girince, burnuna et kokusu gelmiş. Hamilelik haliyle aşarmış, canı çekmiş. Komşu kadına:

-Galiba evinizde et pişiyor. Biliyorsun hamileyim, kusura bakma amma, canım öyle çekti ki, bir parça versen de yesem demiş.

Komşu kadın, evlerinde et pişmediğini, kendisinin yanlış koku almış olacağını söyleyerek, hamile olmasına karşılık kendisine et yedirmemiş.
Komşusunun bu tutumuna çok içerleyen kadın, eve dönerken, hacca gitmek hazırlığı içinde olan kocasına durumu anlatmış:

-Biz de, bu komşumuzun çok iyi biri olduğunu zannediyorduk. Hamile olduğumu bile, bile ve kendi dilimle istememe rağmen, bana bir lokma et yedirmedi! diyerek sitem etmiş.

Akıllı biri olan ve komşusunun iyi biri olduğundan asla şüphe etmeyen kocası, bu işin içinde bir iş olduğunu sezinlemiş. İşin sırrını çözmek için kendisi giderek, komşusunun neden böyle davrandığını bizzat öğrenmek istemiş.

Komşu Kadın, önce sebebini anlatmak istememişse de, sonunda gerçeği itiraf etmek zorunda kalmış:

-Çocuklarım, üç-dört günden beridir aç yatıyorlardı. Artık, açlığa güçleri kalmamıştı. Dün, bir yerden geçerken ölmüş bir eşek gördüm. Gece vakti, yetimlerimden habersiz ve kimselere görünmeden eşeğin budunu kestim. Eve getirerek pişirdim. İşte, hanımının yemek istediği et, o etti. Bana ve çocuklarıma helâl olsa bile, senin hanımına yedirmem haram olurdu. Bu bakımdan, ona yedirmedim demiş.

Duyduğu bu gerçek karşısında donup kalan Hacı Adayı “Eyvah, ben ne yapıyorum. Peygamber Efendimizin Hadis-i Şerifleri var ‘komşusu açken, tok yatan bizden değildir’ buyuruyor. Bu tanıma göre, ben gerçek bir Müslüman bile değilken, Hazret-i Resulullah’ın huzuruna nasıl gideceğim.” Diyerek, Hac yolculuğu için hazırladığı bütün erzakları (O günün şartlarında Hacca gidip dönmek 3-5 ay sürermiş) komşusunun evine göndermiş. Birlikte Hacca gideceği arkadaşlarına da, hastalandığını bahane ederek, o yıl için Hacca gitmekten vazgeçtiğini söylemiş.

Yine öyle anlatılır ki, o yıl Hacca giden Siirtli hacıların tümü bir rüya görmüşler. Hepsinin de gördükleri rüya aynıymış. Rüyalarında, o yıl Hac görevlerini ifâ eden bütün Müslümanların Haclarının “Siirtli falanca oğlu falancanın hürmetine kabul edildiği” bildirilmiş.

u rüyayı gören ve birbirine anlatan Siirtli hacılar, dönüşlerinde kendilerini ziyaret edip, ellerini öpmeye gidenlere:

-Bizim değil, gidin, filancanın elini öpün. Çünkü, Hac görevimizin makbul olmasını ona borçluyuz diyerek gördükleri riyalarını anlatmışlar. Evet, bazen Hacı olmuş kadar, hatta, ondan daha çok sevap kazanmanın, KAPININ ÖNÜ KADAR YAKIN OLDUĞUNU ASLA UNUTMAYALIM.

YAZIYI PAYLAŞ!