Ahmet Arıtürk Yazdı: HASTA-DOKTOR İLİŞKİSİNDE (NE ŞİŞ YANSIN, NE KEBAP!) - Ahmet Arıtürk

Ahmet Arıtürk Yazdı: HASTA-DOKTOR İLİŞKİSİNDE (NE ŞİŞ YANSIN, NE KEBAP!)


14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla bir nostalji yapalım istedim. Geçmiş yıllarda doktor sıkıntısı had safhalardaydı. Osmanlı İmparatorluğunda ilk tıp mektebi Saray Hekimbaşısı Mustafa Behçet Efendi’nin katkılarıyla batılı anlamda ilk tıp okulu olan Tıbhane-i Amire Cerrahhane-i Amire, II. Mahmut tarafından 1827 yılının 14 Mart günü açılmıştı. Adı ise bilahare Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane olarak değiştirilmişti.

Tıp fakültelerinin yaygınlaşması ve mezun vermeleri ise Cumhuriyetin kurulmasından yıllar sonra gerçekleşmiştir. Peki, tıp fakültelerinin olmadığı yıllarda, halkın sağlığı ile kimler ve nasıl ilgileniyorlardı. Geçmiş yıllarda adı (HEKİME) çıkmış bilge insanlar vardı. Bunlar, genelde bitkilerden ürettikleri ilaçlarla, hastalara şifa sunmaya çalışırlardı. Bu hekimlerin büyük çoğunluğu hekimlik işini sadece ALLAH RIZASI için yaparlardı. Yani, hastalarından hiçbir şekilde para almazlardı. (Parantez açarak belirtelim ki, bu bilge insanları, KOCAKARI İLAÇLARI YAPARAK HASTALARI DOLANDIRANLARLA KARIŞTIRMAMAK GEREKİR!)

İleri yaştaki hemşerilerimiz anlatırlar. 60-70 yıl önce Şehrimizde hekimlik yapan diplomasız, okuryazarlığı bile olmayan bilgeler vardı. Hatta bu diplomasız hekimler arasında kadınlar da bulunuyordu. Misal olması açısından kendimden örnek vereyim. 4-5 yaşlarında bir çocukken, beni akrep sokmuştu. Bunun üzerine hemen adının (EYE FATTUM) olduğunu bilahare öğrendiğim, bir kadın hekime götürmüşler. Anında, akrebin soktuğu yeri çizerek, zehrini emip, tükürmüş ve bu şekilde kana karışmasını önlemiş. Bu sayede, akrep sokması olayını ucuz bir şekilde atlatmışım.

Yine küçük bir çocukken, kalçamda çıkan büyük bir ur, adı o zamanlar MEMLEKET HASTANESİ olan ve o yıllarda adı ĞOLANİYE olarak bilinen DOĞAN mahallesindeki hastaneye götürülerek, ameliyat edilmişim. Ameliyatımı yapan ve adının ÖMER BEYCAN olduğunu bilahare öğrendiğim bu operatörün, o yıllarda Siirt’te hapishanede yatan MEHEMMEDE AYŞEN adındaki alaylı bir hekimi hemen her gün ziyaret ederek, kendisinden özellikle bitkisel ilaçlar konusunda bilgiler aldığı ve hastalarına uygulayarak, başarılı sonuçlar elde ettiği hep anlatılmıştır.

Dedik ya, bilge hekimlerle, şarlatanları karıştırmamak lazım. Birinin amacı ALLAH RIZASI, diğerinin amacı para olduğuna göre hekimle, şarlatanı birbirinden kolayca ayırmak mümkündür. Hem artık, günümüzde o kadar çok diplomalı doktorlar var ki, DİPLOMASIZ BİLGE HEKİMLERE hiç ihtiyaç kalmadı. Tabii, doktorlar içinde de ALLAH RIZASINI ön planda tutanlar olduğu gibi, PARAGÖZLERİN de bulunduğunu asla unutmamak lazım…
Doktorlar ve diğer sağlık personelleri başımızın tacıdırlar ama, işe tek taraflı bakmamkalı. Doktorların hakları olduğu gibi, hastaların da haklarının olduğunu unutmayalım. Tıp insanlarımız, özellikle bu pandemi döneminde büyük fedakârlıklar sergilediler. Eyvallah, elbette kendilerine müteşekkiriz. Diyeceğimiz şu ki, sadece doktorlar ve sağlık çalışanları değil, resmi kurum ve kuruluşların bütün görevlileri de, unutmasınlar ki, okudukları okullar, okullarda kullandıkları araç ve gereçler, ders gördükleri öğretmenler, hep bu milletin vergileriyle sağlanmıştır.
Yani, doktor ve hasta diyaloğunda da aynı yaklaşımı göstererek diyoruz ki, ne sağlık çalışanına hakaret, ne hasta haklarına saygısızlık!
Özetleyecek olursak: (NE ŞİŞ YANSIN, NE KEBAP!)

ANEKDOT

Adamın biri, Siirt Arapçasıyla adına SIRSOR denilen hayvanları görüp:
-Bilmem ki, Hazret-i Allah bu gibi pis hayvanları neden yaratır! diye içinden geçirmiş. Aradan bir süre geçmiş, aynı adam hastalanmış. Aldığı hiçbir ilaç işe yaramamış. Sonunda zamanının Lokman Hekimini bularak yanına gitmiş ve kendisinden ilaç istemiş.

Zamanın Lokman Hekimi de, kendisine ilaç olarak “Bilmem ki, Hazret-i Allah bu gibi pis hayvanları neden yaratır!” dediği ve tiksindiği hayvanın salgıladığı salgıyı ilaç olarak kullanmasını önermiş!
*
Paragöz doktorun çocuğu da okumuş doktor olmuştu. Muayenehanede beraber çalışıyorlardı. Baba doktorun muayenehanede olmadığı bir gün, babasının devamlı ve hatırlı bir müşterisi gelmiş, çocuk bakmış basit bir hastalık. Reçetesini yazıp eline tutuşturmuş. Babası gelince de söylemiş:

-Baba, senin o devamlı muayene için gelen hastan var ya! Hastalığı çok basitmiş. Bugüne kadar nasıl farketmemişsin!

Baba doktor cevap vermiş:

-Behey salak oğlum! Ben onun hastalığının gayet basit olduğunu bilmiyorum mu zannediyorsun. Adam, Karun kadar zengin. Ben seni okutup, doktor yapabildiysem, onun parasıyla oldu, bu!

TAŞLAMALAR

SAĞLIK İNSANLARINA
TOPLUM MEDYUN-U ŞÜKRAN
RABBİMİZ RAZI OLSUN
İYİ OLANLARINDAN

SAĞLIK MENSUPLARINA
HÜRMET GÖSTERİLMELİ
ELBET HASTA HAKLARI
DAHİ GÖZELTİLMELİ

MANEVİ BİR KAZANCI
VAR ELBET SAĞLIKÇININ
KAT-KAT FEVKİNDEDİR HEM
BİLİN MADDİ BOYUTUN

(NE ŞİŞ YANSIN, NE KEBAP)
BUDUR İŞİN ÖZETİ
DOKTOR BİZDEN DE HASTA
BUNU KABUL ETMELİ

YAZIYI PAYLAŞ!