Ahmet Arıtürk

ABD BAŞKANI JOE BİDEN'İN ERMENİ TEHCİRİ İÇİN (SOYKIRIM) DEYİMİNİ KULLANMASI İHTİMALİ!

Ahmet Arıtürk

24 Nisan 1915 sözde ERMENİ SOYKIRIMININ başlangıç tarihi olarak kabul edilir. Aradan 106 yıl geçti, hala aynı nakarata devam ediliyor. ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden’in 24 Nisan 2021 günü konuyla ilgili olarak yapacağı konuşmada “SOYKIRIM” deyimini kullanacağı söylenmekte.

Biden'ın "SOYKIRIM" deyimini dillendirmesi halinde bunun Türkiye ile ABD arasındaki gerilimi daha da artıracağı muhakkaktır. Biden, Başkanlık seçimi kampanyasında 24 Nisan gününü ERMENİLERİN SOYKIRIM GÜNÜ olarak tanıyacağı vaadinde bulunmuştu. Biden’den önceki ABD Başkanları (SOYKIRIM) deyimini kullanmaktan kaçınmış, yerine hep (BÜYÜK FELAKET) deyimini kullanmışlardı.

Peki, ABD ile AB ülkelerinin Türkiye’nin başında DEMOKLESİN KILINCI gibi sallandırdıkları bu sözde (ERMENİ SOYKIRIMI)nın aslı, astarı nedir! Ya da, yıllardan beri Türkiye’yi soykırımla itham eden Ermeni diasporasının amacı ne! Sözde, 1915’li yılların intikamını almak için 1973’lü yıllarda ortaya çıkan Ermeni terör örgütü ASALA, 1974 Kıbrıs barış harekatından sonra yurt dışındaki temsilciliklerimize ve diplomatlarımıza yönelik sabotaj ve suikastları gerçekleştirmiş, 1984 yılına kadar eylemlerini sürdürmüştür. Türkiye’yi hedef alan örgütlerinin arkasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlenmesini istemeyen devletler vardır.

Osmanlı devletini parçalamak amacıyla Ermeni toplumu üzerinden siyasi ve ekonomik çıkar sağlamaya çalışan ülkeler yüzlerce yıl Türklerle dostça ve iç içe yaşayan Ermenileri kullanmışlar, onları kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmişlerdir. Osmanlı devletinde Ermeniler askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulmuş, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve yönetimde önemli yerlere gelmişlerdir.

Osmanlı devletinin zayıflamaya başladığı dönemlerde Avrupa devletleri ve Rusya’nın kışkırtması sonucunda Türk-Ermeni ilişkileri bozulmuş, Batılı misyoner din adamlarının faaliyetleriyle Ermeniler dini, kültürel, ticari, sosyal ve siyasi açılardan Türk toplumundan uzaklaşmıştır.

Avrupa ülkelerinden Fransa, Türkiye’yi sözde Ermeni soykırımı ile suçlayan yasa çıkaran dünyadaki ilk ülkedir. Oysa, Fransa’nın yaptığı soykırımlar tarihi gerçeklere dayanmaktadır. En büyük soykırımı ise CEZAYİR’DE uygulamıştır.
Ayrıca Fransa, Osmanlı İmparatorluğunu tarihe gömen Sevr Anlaşması’nın imzalandığı Paris’in Sevr banliyösündeki seramik müzesinin önüne Ermeniler tarafından 8 Mart 2001 tarihinde Ermeni soykırım anıtı açılmasına izin veren ilk ülkedir.

Avrupa ülkelerinden İsviçre’de de çıkarılan bir yasaile “Ermeni soykırımı yoktur” demek yasaktı ve bunu söyleyen kim olursa olsun hapis ve para cezasına çarptırılacaktı. Ancak, 2008 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açılan ve 5 yıl süren davada büyük bir hukuk zaferi kazanıldı. Emsal olacak kararda “İsviçre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili maddesini ihlal etti” denilerek yasak kaldırıldı.

Hemen her yıl ve özellikle Nisan aylarında TEMCİT PİLAVI gibi ısıtılıp-ısıtılıp Türkiye’nin önüne sürülen SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI(!) öyle anlaşılıyor ki, yeni ABD Başkanı Joe Biden tarafından kullanılacak. Oysa Dünyanın en acımasız soykırımcı devleti ABD’nin kendisidir. ABD’nin kuruluşu, KIZILDERİLİLERİN KATLİAMI üzerinden başlatılmıştır. Dünyada atom bombası skullanarak sivillerin kitleler halinde ölmelerine yol açan ilk ve tek ülke ABD’dir. ABD’nin işlediği soykırımları yazmağa kitaplar yetmez!

Evet, asıl soykırımcı kendileri olan ABD ve Avrupa Devletleri sözde Ermeni Soykırımını hep başımızın üzerinde DEMOKLESİN KILICI gibi tutmaya devam etmektedirler. Türkiye emperyalist zihniyetlere karşı her atak yaptığında bir de bakıyorsunuz, Ermeni Soykırımı yalanı gündeme getirilmiştir.
Temcit pilavı gibi ısıtılarak yeniden önümüze konulan ERMENİ SOYKIRIMI YALANININ ASLI NEDİR. Bugünkü yorumumuzda İlimizden örnek vererek konuyu irdeleyeceğiz.

24 Nisan 2015 tarihi, sözde Ermeni soykırımının yıldönümüdür. 1915 yılı ve öncesinde, Türkiye’nin ve özellikle Bölgemizin birçok illerinde olduğu gibi, İlimiz genelinde ve Şehrimizde de çok sayıda Ermenilerin yaşadığı bilinen bir gerçektir. Çünkü Ermeniler de ülkemizin ve Bölgemizin kadim ırklarındandır. Hatta bugün bile, Şehrimizde kökleri Ermeni olan, ancak, İslâm diniyle müşerref olmuş aileler bulunmaktadır.

1915’li yıllarda Rus kuvvetlerinin Doğu Anadolu’dan sınırlarımıza girmeleriyle birlikte Ermeni isyanları başlamıştı. Bu isyanlar, özellikle Doğu Anadolu’dan başlayarak diğer vilayetlere yayılmış Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler, “Müslümanların kanını kendilerine mubah” gören bir tavır içine girmişlerdi. Bir Alman generalinin ifadesiyle, “Bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye başlamışlardı!”

Rus işgaliyle birlikte ortaya çıkan Ermeni çeteleri, Osmanlı İmparatorluğunun en zor döneminde Müslümanları sırtından hançerlemişlerdir. Ermeni çetelerin başlattıkları eylemler devam ederken, güvenlik kuvvetleri tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapılan aramalarda pek çok silâh ve cephane ele geçirilmişti. Osmanlı İmparatorluğunun varlığını tehdit etmeye başlayan bu duruma biraz daha sessiz kalınması halinde telafisi mümkün olmayan durumların yaşanacağı ortaya çıkmıştı!

O yıllarda, Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları yörelerden biri de Siirt’ti. Rahmetli büyüklerimden duyduğum kadarıyla, Şehrimizdeki Ermeniler, Siirt’in en zenginleriydi. Müslüman gençler, o zamanların şartlarında 7-10 yıl gibi uzun süreli askerlik yaparlarken, gayri Müslimler silâh altına alınmazlardı. Bu durum, uzun yıllar için düşünüldüğünde haliyle gayrimüslimlerle, Müslümanlar arasında ekonomik bir uçurumun oluşmasının en önemli sebeplerinden biri olduğu anlaşılacaktır.

Hani, anlatılan bir anekdot vardır. Mustafa Kemal ATATÜRK, Cumhuriyeti kurduktan sonra yaptığı bir yurt içi gezisinde Ermenilerin yoğun olduğu bir Şehre gitmiş. Gördüğü bazı konakları, binaları göstererek

-“Bu kimin, bu kimin?” diye sormuş.
Aldığı cevap, hep aynı olmuş

–“Falanca gayri Müslim’in, filanca Ermeni’nin Paşam!”
Ve ATATÜRK dayanamayarak söylenmiş:

-Peki gayrimüslimler, Ermeniler bu binaları yaparlarken, sizler ne yapıyordunuz?
Yüreği yanık vatandaşın biri taşı gediğine koymuş:

-Yemen’de askerlik yapıyorduk Paşam!
Bu gerçeği böylece vurguladıktan sonra, asıl konumuza dönelim.

Yine aile büyüklerimin anlattıklarına göre, din farkına rağmen, tehcir öncesinde Şehrimizdeki Müslümanlarla, Ermeniler arasında çok sıcak insani ve ticari ilişkiler vardı. Müslüman ailelerle, Ermeni aileler arasında komşuluk ilişkilerinin de çok yüksek bir düzeyde olduğunu yine bizzat aile büyüklerimden duydum. Öyle ki, Müslümanların bayram günlerinde, Ermeniler, Müslüman komşularını ziyaret ederek, bayramlarını tebrik ederlerdi. Aynı şekilde, Ermenilerin dini günlerinde de, Müslümanlar, Ermenileri ziyaret ederek, günlerini tebrik eder, birbirlerine hediyeler bile verirlerdi.

Hatta “komşu komşunun külüne muhtaçtır” deyiminde olduğu gibi, bir Müslüman aile, evlerinin bir ihtiyacını karşılamak için, Ermeni komşusundan rahatlıkla talepte bulunur, aynı şekilde, Ermeni aileler de, ihtiyaçları olan her türlü sorunları için Müslüman ailelerden yardım talep ederlerdi. Yani, Şehrimizdeki Müslümanlarla, Ermeniler sıcak bir dostluk ve komşuluk ilişkileri içinde bir arada yaşayıp gidiyorlardı.

Siirt’te bulunan Ermeni ailelerin, Ramazan ayında, Müslümanlara rahatsızlık vermemek için hiçbir şekilde çarşılarda ve sokaklarda yemek yemediklerini, su içmediklerini, gençlerini ve çocuklarını da bu konularda uyardıklarını şimdi artık hayatta olmayan aile büyüklerimden çok duydum. Hatta Ramazan ayında, Müslüman komşularına iftar yemeği veren Ermeni aileler bile vardı.

Aile büyüklerimin anlattıklarına göre, bugün sahiplendiğimiz KİTEL (İÇLİ KÖFTE) aslında Ermenilerin yemeğiymiş. Siirt’in Müslümanları, KİTEL YAPMAYI, Ermeni ailelerden öğrenmişler.

Şehrimizde, DEYR olarak bilinen yörede ERMENİLERE AİT BİR MANASTIR VARDIR. Adı (DEYR MİR YAKUP) olan bu MANASTIRA ait harabe hala mevcuttur. Zaten, DEYR DEMEK, MANASTIR DEMEKTİR.
Yani, DEYR mıntıkası, adını bu manastırdan almıştır. DEYR MINTIKASINDA bir bağımız olduğu için, o yörelere çok gidip, geldim. Ama doğrusunu isterseniz, yanına o kadar yaklaşmışken küçük bir çocuk olarak, hiçbir zaman, DEYRİN İÇİNİ GİRİP GEZMEYİ akıl etmedim.

Yine DEYRİN çok yakınında Ermeniler tarafından yapılmış bir su havuzu MAHALLİ LİSANIMIZLA (BISTEN) vardı. Suyu, nerelerden getirmişlerdi bilmem amma, havuzun suyunun geldiği ark koca koca taşlarla döşeliydi. Havuzun suları, bu hafif meyilli taşların üzerinden akarak geliyordu. Deyr mıntıkasında bağları bulunanlar, genelde, su ihtiyaçlarını bu havuzdan karşılamaktaydılar.

Bugün Şehrin İNÖNÜ MAHALLESİ olarak bilinen kesimi, genelde ERMENİ AİLELERE AİT EVLERİN olduğu semtti. Burada, şimdi Merkez Polis Karakolunun olduğu yerde Ermenilere ait bir KİLİSE VARDI. Yine Merkez Karakolunun az ilerisinde halâ ayakta duran AYNSALİP ÇEŞMESİ de, Ermeniler tarafından yapılmıştı. Şunu da açıklayayım. SALİP, (HAÇ) anlamına gelir. Bu durumda AYNSALİP’İN tercümesi HAÇLIÇEŞMESİ olur. Yıllar önce, İnönü Mahallesindeki Kilise binası yıktırıldığında, gizli bir gömünün ortaya çıktığı, inşaatta çalışan işçilerle, bitişiğindeki karakolda görevli polisler arasında paylaşıldığı iddiaları da oldukça yaygındır!

Yine büyüklerimin anlattığına göre, Siirt’teki Müslümanlarla, Ermeniler arasında dostluk ilişkileri en yüksek bir düzeydeyken, Rusya’nın, Doğu Anadolu Bölgesinde bazı Şehirleri işgal etmesi ve Ermeni komitacıların da, Ruslara destek verdiklerinin ortaya çıkması üzerine, işler bir anda değişmişti. Zamanın Devlet erkânına gelen emir üzerine, diğer illerde olduğu gibi Şehrimizdeki Ermenilerin tenkili için çalışmalar başlatılmıştı. İddialara ve duyumlara göre, Ruslarla ve komitacılarla işbirliği yapan Ermeniler, bir Cuma günü, Müslüman erkekler Cuma namazındayken Camileri basacak ve onları öldürüp, Şehri teslim alacaklarmış. Bunu haber alan Devlet erkânı, erken davranıp, diğer yörelerde olduğu gibi Şehrimizde de Ermenileri tenkil için çalışmalara başlamışlardı. Tehcir sırasında Bazı Ermeni aileler, çocuklarını komşuları olan Müslüman ailelere vermişlerdi. Nitekim Müslüman ailelerin himayesine giren ve Müslüman olan Ermeni kökenli hemşerilerimiz vardır.

Neyse ki, Bitlis’in DELİKLİTAŞ yöresine kadar gelmiş olan RUS BİRLİKLERİ, ülkelerinde meydana gelen ihtilâl üzerine, geri çekilmiş ve memleketlerine geri çağrılmışlardı. Haliyle, kışkırttıkları ve yanlarına çektikleri Ermeniler de, Müslümanlara ve aslında kendi ülkelerine ihanet etmenin cezasını çekmişlerdi.

İşte, temcit pilavı gibi ısıtılıp-ısıtılıp sunulan ve 1915’li yıllarda Ermeni SOYKIRIMI olarak lanse edilen olayın Şehrimizdeki yansıması budur. Osmanlı İmparatorluğu genelinde yaşananlar da bundan farklı değildir. Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğuna ihanet ederek, Rusya ile işbirliğine gitmeselerdi, daha asırlarca iç-içe dostluk ve barış içinde yaşıyor olacaktık. Amma, tarih ihanetleri ve ihanet edenleri asla affetmez!

Hatırlanacağı üzere 24 Nisan’ın 100. yılına yakın günlerde de Papa Hazretleri(!) 20. yüzyılda yapılan ilk soykırımın Ermenilere karşı olan soykırım olduğu yalanını dillendirmişti. Onun peşinden AB ülkeleri Türkiye’nin soykırımı tanıması çağrısında bulunmuşlardı. Maalesef, 1915 yılında bir nefsi müdafaa olarak uygulanan tehcir ve tenkili SOYKIRIM OLARAK nitelendirilen sözde aydınlarımız ve siyasilerimiz de bulunmaktadır. Bu sözde aydınlara göre de Devlet soykırımı kabullenip, Ermenilerden özür dilemeliymiş!

Bu ülkede ne 1915 yılında, ne de başka bir zaman diliminde Ermenilere soykırım yapılmadığına defalarca vurgu yaptık. Bunu, sözü eğip bükmeyi bilmeyen, olayın tanıkları büyüklerimizden öğrendik!
1915 yılında yapılan asla bir SOYKIRIM değildir. Belki, Nefsi müdafaa şartlarında yapılması zaruri bir olaydır, başka bir tanımla İHANETİN CEZALANDIRILMASIDIR!

Hem, Devlet, Ermenilerin tenkili için emir vermişken, bunu fırsat bilip, tenkil sırasında kanun dışı davranarak Ermenilerin mallarını yağmalamak için çeteler oluşturarak katliam yapanlar kimlerdir! Bir zahmet, Ermeni soykırımı yalanına destek veren sözde aydınlarımız, siyasilerimiz bu konuyu da araştırsınlar. Ciddi bir araştırma yaparlarsa, bu işi yapanların kendi dedeleri oldukları gerçeğiyle karşı karşıya kalacak ve utanacak yüzleri varsa, yaptıkları ithamlardan utanacaklardır!

Hani (Vur dedik, öldür demedik) şeklinde ifade edilen bir deyim vardır. Devlet, Ermenilerin tenkili yolunda karar almışken, yağmacılık için işi katliama çevirenler genelde kimlerdi! Bu konuda ciddi bir araştırma yapılırsa eminiz ki, bu sözde aydınlar mahcup olacaklardır.

Zaman-zaman Avrupa’nın bazı ülkelerinin Parlamentolarının Ermeni Soykırımı yalanını kabullenmesi, utanılacak bir karardır. Tarihe ve tarihçilere bırakılması gereken bir konuda hüküm vermek, parlamentoların işi değildir.
Hem unutmayalım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi, 1915 yılının Kasım ayında, parlamentoların Ermenilerle ilgili (SOYKIRIM KARARI) almaları yetkisinin bulunmadığını, işin tarihçilere ve hukukçulara bırakılması gerektiğini karara bağlamıştı.

Bakalım, ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden 24 Nisan günü yapacağı konuşmada 1915 yılında Osmanlı topraklarında yaşanan Ermeni tehciri için gerçekten de (SOYKIRIM) deyimini mi kullanacak, yoksa selefleri gibi (BÜYÜK FELAKET) deyimini kullanmayı mı tercih edecek!

TAŞLAMA

GERÇEKTE BİR SAFSATA
ERMENİ SOYKIRIMI
YÜZ YILLIK BİR YARANIN
KAŞINMASI DOĞRU MU

O YILLAR KARŞILIKLI
HATALAR OLMUŞ ELBET
NE GÖSTERİR AYNE-İ
DEVRAN AZICIK SABRET

TEMCİL PİLAVI GİBİ
ISITIR SERVİS EDER
“ERMENİ SOYKIRIMI!”
TEMCİL PİLAVI MEĞER

NE ÇABUK UNUTTULAR
KIZILDERİLİLERİ
SOYKIRIMCI ABD S
EN NECİSİN DE PEKİ

HİROŞİMA’YA ATOM
BOMBASINI KİM ATTI
NAGASEKİ’DE KİMLER
İŞLEDİ BÜYÜK HALTI

JOE BİDEN (SOYKIRIM)
DEYİMİNİ KULLANSA
İNCİRLİK KAPATILSIN
ÇIKILSIN NATO’DAN DA

Yazarın Diğer Yazıları