Yeşil Sol Parti'nin yeni ismi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi oldu! Siirt Milletvekili Tuncer Bakırhan genel başkan seçildi

Yeşil Sol Parti'nin ismi HEDEP, yeni eş genel başkanlar Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan oldu. İki isim ilk konuşmalarında Filistin ve Kürt meselesinin çözümünün önemine vurgu yaptı. Bakırhan, 'Rojava'nın statüsü tanınmalıdır' dedi.

PAYLAŞ
TAKİP ET Google News ile Takip Et
Artı Siirt Haber - Haber Merkezi

 Seçimler sonrası büyük değişim sürecine giren Yeşil Sol Parti, 4. Olağan Büyük Kongresi’ni gerçekleştirdi.

Meral Danış Beştaş, partinin yeni isminin Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) olarak belirlendiğini açıkladı. Partinin yeni logosu da belli oldu.

Kongrede yeni ismin açıklanmasının ardından, divan eş genel başkan adayları olarak, Tülay Hatimoğulları Oruç ve Tuncer Bakırhan önerildi. İki yeni eş genel başkan, ilk konuşmalarında İsrail - Filistin savaşına dair mesajlar verirken, iktidarın Filistin ve Rojava'ya dair politikalarındaki çelişkiye dikkat çekti. Bakırhan, Kürt sorununun çözümünde muhatabın Abdullah Öcalan olduğunu vurguladı ve tecridin sona ermesi çağrısını yineledi. Bakırhan, Rojava'nın ilk olarak Türkiye tarafından tanınması çağrısında da bulundu.

HATİMOĞULLARI: 'DEPREMZEDELERİN SESİ ŞU AN SALONDA'

Daha sonra Tülay Hatimoğulları konuşma yaptı. Hatimoğlulları, konuşmasına Arapça ve Kürtçe hitap ederek başladı. Hatimoğulları şöyle konuştu:

“Çocuklarımın cenazesi kargo ile gönderildiği halde barış demekten bir adım geri atmayan barış anneleri hoş geldiniz. Her cumartesi günü bıkmadan kayıplarını arayan cumartesi anneleri hoş geldiniz, selam olsun size. Toplumun bir araya gelerek dipten gelen bir dalga ile bir ülkede neler yapılacağını gösteren Gezi direnişçilerine selam olsun. Bu salon yoğun baskılara rağmen bugüne gelindi. HDP hakkında açılan kapatma davası sonucunda, henüz kapamadı ama tarihte kapanan o kadar çok parti oldu ki ama halkın bu salona gelmesini kimse engelleyemedi. Yeni partimiz hepimize hayırlı olsun.”

Hatimoğulları, faşizan rejimlerin iktidara geldiği bir süreçten geçildiğini belirterek, “Giderek derinleşen ekonomik krizde, yoksulların payına daha çok açlık ve daha çok çile düşmüştür. Artan hayat pahalılığına karşı Erdoğan, ‘dişinizi sıkın’ diyor. Bizde sıkacak diş kalmadı” dedi.
Akbelen, Cudi, Kazdağları’nda direnlere selam gönderen Hatimoğuluları, “Depremde insanlar kan içinde kurtarılmayı bekledi. İktidar insanları kurtarmadığı gibi, bunca aydan sonra bir gıdım yol almadı. Depremzedelerin sesi şu an bu salonda ve onlar bizi unutmayın diyor” dedi. Hatimoğulları, şöyle konuştu:

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE NAFAKA HAKKI MESAJI

“Cezaevinde bulunan arkadaşlarımız ve hasta tutuklulara mücadele edeceğimizi bir kere daha ifade ediyoruz” diyen Hatimoğulları, cezaevinde bulunan siyasi tutukluları selamladı. Hatimoğulları şöyle devam etti:

“Mayıs seçimlerinden sonra iktidar insanların inançlarına müdahale etme konusunda daha fazla bir ceberrutluk içinde. Dini istismar eden, siyasete alet edenlere karşı şimdi durma zamanı. Sizlerin duruşları bu ülkede barış ve huzur içinde yaşamasına büyük bir katkı sağlayacaktır. AKP iktidarı kadınların lehine olan bütün kazanımları almak için daha çok harekete geçmiştir. Eş başkanlık sistemi hedef alınmıştır. İstanbul Sözleşmesi bir gece yarısı ortadan kaldırılması, nafaka hakkımızın gasp edilmesi gibi nefret söylemlerini asla kabul etmiyoruz ve mücadelemizi sürdürüyoruz.”

ARAP DÜNYASINA ÇAĞRI: BARIŞIN YOLU FİLİSTİN VE KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDEN GEÇER

Ortadoğu’yu savaşın sardığını belirten Hatimoğulları, “Bu coğrafya görkemli direnişlerin yurdudur. Kürt halkının diğer halklarla birlikte verdiği mücadele önemlidir. Sivilleri hedef alan bu saldırılar derhal bitirilmeli, TSK askerini Rojava’dan çekmelidir. On binlerin huzurunda Arap dünyasına da bir çağrımız var; Ortadoğu’da barışın yolu Filistin ve Kürt sorununun çözümünden geçer. Kürt sorunun çözümü için İmralı’daki tecrit rejiminin ortadan kalkması gerekir. Sayın Öcalan’ın bir an önce özgürlüğüne kavuşması gerekir” dedi.

'ÜÇÜNCÜ YOLU KARARLI ADIMLARLA YÜRÜYECEĞİZ'

Hatimoğluları sözlerini şöyle tamamladı:

"Bizler ittifak politikalarımızı da yeniden gözden geçirdik. Buradan eksikliklerimizi de tespit ederek bileşenlerimizle birlikte en geniş ittifakı kuracağız. Bunun içinde sadece siyasal öznelerle değil, toplumun bütün kesimleriyle yapacağız. ‘Bu devran böyle gitmez’ diyen herkes bu dönemde elini taşın altına koyması gerekiyor. Üçüncü yol engebeli bir yoldur ve bizler bu yolu kararlı adımlarla yürüyeceğiz. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında yoksulların, kadınların, gençlerin savunucularının bu ülkede yaşayan inançların hep birlikte barış, eşitlik ve kardeşlik içinde yaşayabileceği demokratik cumhuriyeti hep birlikte kuracağız. Gelin bir yüzyıl daha kaybetmeyelim, gelin cumhuriyeti demokratikleştirelim. Kürtlerin, Alevilerin sorunlarını hep birlikte çözelim. “

TUNCER BAKIRHAN: KAPİTALİST KÜRESEL SİSTEM BUHRAN YAŞIYOR

Hatimoğulları'nın ardından diğer yeni eş genel başkan Tuncer Bakırhan kürsüye geldi. Bakırhan, Kürtçe selamla konuşmasına başladı:

"Merhaba hevalno! Merhaba nevîyên Şêx Saîd û Seyîd Rıza, Merhaba rêhevalên Zarîfe û Dayika Besê, Merhaba ji deng û rengê we re, Merhaba ji bejn û bala we re,
Û Merhaba ji dîwan û delegasyonê re, Silav ji we hemû re Hûn bi xêr hatin…"

Bakırhan, cezaevindeki siyasetçiler, hasta tutuklular ve KHK'lileri de andıktan sonra, "Merhaba Şengal, Merhaba Efrîn, Merhaba Urmiye, Merhaba Halepçe; Merhaba Serhat’tan, Botan’dan, Dersim’den, Amed’ten, Toroslardan, Trakyadan, Karadenizden yürüyenler…" diyerek devam etti. Bakırhan şunları söyledi:

"Yeni bir düzen arayışına giren kapitalist küresel sistem, son yılların en derin buhranını yaşıyor. İçinden geçtiğimiz bu süreçte, egemen güçler; bırakalım çözüm üretmeyi, tüm ağır sorunların kaynağı olmaya devam ediyor.

Uzak Asya’dan Ukrayna’ya, Karabağ'dan Afrika’ya, Kolombiya’dan KÜrdistan’a ve Filistin’e uzanan kriz ve kaosun eşlik ettiği değişim talepleri, dünyanın dört bir yanından yükseliyor.

Diğer yandan aşırı sağın popülist, milliyetçi ve faşist siyaseti ana akım siyasete dönüşüyor. Vekalet savaşları ve işgaller, toplumları tehdit ederken, halkları topraklarından sürerken böylesi bir atmosferde bizler, mücadeleyi, devrimci kültür ve ahlakı kapitalist modernitenin insafına terk edemeyiz, etmemeliyiz.

FİLİSTİN MESAJI: İŞGALE DİRENİŞ NE KADAR MEŞRU İSE YÖNTEM DE ÖNEMLİDİR

Bölgesel ve yerel düzeyde tarihin hızlandığı bir süreçteyiz ve Ortadoğu, küresel dönüşümlerin hassas terazisidir. Ortadoğu hem görkemli direniş ve değişimlerin kalbi, hem de zalim diktatörlerin boy gösterdiği topraklardır.

Bugün devasa bir sorun olarak uzun yıllardır çözülememiş İsrail-Filistin Savaşı bütün yakıcılığıyla gündemimizdir. Bilinsin ki, sömürgeci, işgalci her anlayışa karşı tavrımız ve duruşumuz nettir ve böyle olmaya da devam edecektir. Bir halkın işgale karşı direnişi ne kadar meşru ve gerekli ise bununla ilgili yürütülecek mücadele yöntemi de önemlidir, biliyoruz.

Bu savaş tüm acımasızlığıyla yaşanırken bunu durdurmak yerine ateşe benzinle gitmek, açıkça bu savaştan medet ummaktır. Bu savaşın derinleşmesine destek veren herkes insanlığa karşı suç işlemektedir.

'YAŞAM HAKKI YOK SAYILAN BİR ROJAVA VAR'

Filistin’de yaşananlar çok tanıdıktır, hemen yanı başımızda aynı acılar ölümler, kayıplar yaşanıyor. Türkiye tarafından bombalanan, susuz, elektriksiz bırakılan, camilerine, ibadethanelerine kastedilen yaşam hakkı yok sayılan bir Rojava var.

Herkes bilmelidir ki;

Rojava’da yaşananlara tüm dünya tanıktır. Halkların baharını kara kışa çevirmek isteyenler saldırmaya devam ediyor ama insanca bir yaşam için direnenler mücadeleden vazgeçmiyor.

Bugün, Ortadoğu’da demokrasi ve özgürlüklerin önündeki en büyük engellerden biri Saray rejimidir. Rojava’da yaşayan milyonlarca insana karşı dünyanın gözü önünde etnik temizliğe yeltenenler, her şeyden önce insanlığa karşı suç işlemektedir ve bu bir utançtır.
Bu insanlık suçuna geçit vermeyeceğiz.

'KÜRT DÜŞMANLIĞI SİZİN ASIL POLİTİKANIZ, İKİ YÜZLÜSÜNÜZ'

Türk-İslam sentezine yaslanarak, Filistin’de barış güvercini Rojava’da savaş makinesi kesilen bu ikiyüzlülüğü herkes görmelidir. Açıktır ki bu faşist iktidar hem din hem de milliyetçilik adına tekçi zihniyetini dayatarak tek millet ve tek devlet faşizmini sürdürmektedir.
Bakın Erdoğan Filistin için ne diyor: “Sivil yerleşimleri hedef alan hiçbir saldırıyı doğru bulmuyoruz. Savaşın da bir ahlakı olduğuna inanıyoruz. Barışın kaybedeni yoktur” diyor.

Buradan sesleniyorum: Bu ikiyüzlü siyasetle nereye kadar? Kürtler söz konusu olduğunda çok hızlı ağız değiştiriyorsunuz. Kürt düşmanlığı sizin asıl politikanızdır, dürüst değilsiniz, iki yüzlüsünüz.

Rojava demokratik bir yaşam alanıdır, Rojava bir devrim yurdudur, Rojava yeni yaşamın filizlendiği ve tüm dünyaya umut verdiği yerdir.

'ROJAVA'NIN STATÜSÜ RESMİ OLARAK TANINMALIDIR'

Demokratik-Ekolojik ve Kadın özgürlükçü bakış açısıyla, kadınlar öncülüğünde inşa edilen bu biricik demokratik ve eşit yaşam modeline dönük saldırıların karşısındayız. Bu saldırıları derhal durdurun. Buradan hava sahasını dahi kapatmayan tüm uluslararası kamuoyuna sesleniyorum: Bu suça ortak olmaktan vazgeçin. Buradan net bir şekilde ifade etmek istiyorum: Rojava’nın statüsü resmi olarak tanınmalıdır! Bu statü ilk olarak Türkiye tarafından tanınmalıdır!

Filistin sorunu gibi Kürt sorunu da gerek küresel gerek ulusal bağlamda çözümsüz bırakılan bir sorundur.

Bu sorunu bir güvenlik sorununa indirgeyen zihniyet, ekonomiyi savaşa feda ediyor. Son 25 yılda savaşa aktarılan 800 milyar dolara yakın bir bütçe, ülkedeki derin ekonomik krizin de başat sebeplerindendir.

Yaratılan savaş ekonomisi ile ömrünü uzatmak isteyen iktidar; barınma sorununa, enflasyona, derin yoksulluğa, aç çocuklara bir çözüm bulmaktan uzaktır. Kaynağı yandaşlara, çetelere aktaran bu iktidar, halkın bütçe hakkına düşmandır. Bu savaş durmadan bu ekonomik kriz durmayacaktır.

'SAVAŞI BÜYÜTMEK İSTEYEN TÜRKİYE, KÜRTLERİN ULUSAL BİRLİĞİ ÖNÜNDE ENGEL'

Kürtlerin parçalı halinden güç alarak savaşı büyütmek isteyen Türkiye, Kürtlerin ulusal birliği önündeki en büyük engeldir ve kendine bağımlı işbirlikçiler yaratarak saldırılarını meşrulaştırıyor. Sınır ötesinde Kürtlere yapılan suikastları önlemeyenler de bu suça ortaktır. Bu vesileyse Kürt Ulusal birliğinin emekçisi Deniz Bülbül ve Jineolojî Araştırma Merkezi üyesi gazeteci Nagihan Akarsel’i saygıyla anıyorum. Nagihan’ın ilmek ilmek örüp mücadelesini verdiği ‘Jin, Jiyan, Azadî’ sesleri dünyanın her yerinde yankılanıyor.

Kürt Şair Ebdulla Pêşew’in sözleri ile hatırlatmak isterim ki:
Hûn ê me qir bikin?
Xwelî li serê we be!

Me bi her zimanî got, em ê dîsa bi bêjin.
Pirsgirêka herî mezin a vî welatî pirsgirêka Kurd e.
Heta ki ev pirsgirêk bi samîmî neyê nîqaşkirin û çareserkirin tu tişt çareser nabe.

'KÜRT SORUNU İRADE GASPIDIR'

Kürt sorunu irade gasbıdır, kayyım rejimidir, siyaset hakkını engellemektir, Kürtçe’nin yasaklanmasıdır, ekolojik tahribattır, binlerce siyasetçinin, sevgili Gültan Kışanak’ın, Sabahat Tuncel’in, Ayla Akat’ın, Figen Yüksekdağ’ın, Leyla Güven’in, Selahattin Demirtaş’ın, Günay Kubilay’ın rehin tutulmasıdır, Kürtlerin mülksüzleştirilmesidir, yoksulluğun Kürtleştirilmesidir, Kürtlerin mezarsız bırakılmasıdır, yas hakkının elinden alınmasıdır.
Kürt sorunu, Kürtlerin statüsüz bırakılmasıdır.

'SORUNUN BİR ÇÖZÜM MUHATABI VAR, O DA SAYIN ÖCALAN'

Bu sorunun demokratik bir çözüm yolu var. Bu sorunun bir çözüm muhatabı var. O da Sayın Abdullah Öcalan’dır. Sayın Öcalan şahsında demokratik çözüm, barış umudu ve toplum tecrit altındadır. İmralı’da mutlak tecrit vardır. Bu tecridin en önemli sebebi, İmralı’nın Kürt sorununun demokratik çözümünde ısrar etmesidir. Tecrit, hukukun sıfır noktasıdır. Tecrit, Kürt sorunundaki inkârın en uç noktasıdır.

‘Özel bir hukukun’, ‘özel bir rejimin’ ve ‘özel yasaların’ işletildiği İmralı cezaevinden yaklaşık 3 yıldır haber alınamıyor. Dünyadan yüzlerce avukat ve kurum başvuru yapıyor. Tüm dünya tecrit var diye haykırırken, iktidar bunu inkâr ediyor.

Tecrit, Türkiye’deki demokrasi güçleri açısından bir turnusol kâğıdı haline gelmiştir. Tecride karşı durmak demokrasinin yanında olmak demektir. Çözümden ve barıştan yana olan her demokrat, sosyalist, muhalif ve feministin herkesin öncelikli olarak tecride karşı mücadele etme sorumluluğu vardır. Tecrit rejimi sonlanmadan Türkiye’nin gerçek anlamda bir demokrasiye kavuşması mümkün değildir, bunun için Sayın Öcalan’ın rolünü oynayacağı koşulların yaratılması gerekmektedir.

Çözüm sürecinin başlatılması ve ilerlemesinde gösterdiği çabaya ve aldığı yapıcı role tüm toplum şâhittir.

Buradan tüm kamuoyuna sesleniyoruz: Tecrit ile Türkiye halklarının barış hakkı gasp edilmektedir. Artık buna dur diyoruz! “Sayın Öcalan’nın fiziki özgürlüğü sağlanmalıdır!”

'YENİ ANAYASA ÖZGÜRLÜKLER İÇİN GÜNDEME GETİRİLMEDİ'

Erdoğan yine yeni bir anayasa gündemine sarıldı. Bu anayasanın özgürlükler için gündeme getirilmediğini iyi biliyoruz.

Siyasi partileri kapatan, kayyım rejimi ile halkın iradesini gasp eden, AİHM’i tanımayan, İstanbul Sözleşmesini iptal eden, emekçilerin grev hakkını yasaklayan, Gezi direnişçilerini rehin alan, demokratik siyasete kumpas kurup hukuku ayaklar altına alan, Cumartesi Annelerini her hafta gözaltına alan bu iktidar, sivil anayasa yapacakmış!
Nemree, bıra bihar were!!!

Demokratik bir Anayasa ancak demokratik uzlaşıyı esas alan ve evrensel hukuku kabul eden bir anlayışla yapılır.

'BAŞTA KÜRT SORUNU OLMAK ÜZERE, BÜTÜN SORUNLARI GİDEREN BİR ANAYASAYA HAZIRIZ'

Biz de yeni bir anayasa istiyoruz. Bu ülkenin Kürtleri, Alevileri, işçileri, kadınları, gençleri yeni anayasa talep ediyor. Ancak bizler ülkenin ezilenleri olarak gerçekten eşitlikçi, gerçekten demokratik ve gerçekten sivil bir anayasa istiyoruz. Ülkede başta Kürt sorunu olmak üzere, bütün sorunları gideren bir anayasa yapmaya hazırız.

Özgürlük için yeniden, toplumun tüm kesimlerinin dahil olacağı ve kendini ifade edeceği demokratik anayasa hareketini buradan başlatıyoruz.

'TÜM BELEDİYELERİMİZİ GERİ ALACAĞIZ'

Önümüzde çok önemli virajlar var. Bunun farkındayız. Yerel yönetimler seçimi geliyor. Bazı şeyleri net olarak ifade edelim. Tüm belediyelerimizi geri alacağız. Bu seçimlerde sadece kayyımları Ankara’ya göndermeyeceğiz. Aynı zamanda Türkiye’nin her bölgesinde de belediyeler kazanacağız.

Mayıs seçimlerinden hemen sonra çalışmaya başladık. Bu dönemin stratejisini belirlemek üzere aylardır çalışıyoruz, yeni döneme dair yol haritamızı çok yakında kamuoyu ile paylaşacağız.

Dönem, halklarla ittifak dönemidir. Seçim hesaplarına sıkışmayan, siyasi partilerle sınırlı kalmayan, nerede direniş varsa orada olan, nerede zulüm varsa karşısında duran demokratik, toplumsal ittifaklar zamanıdır.

Bizim çizgimiz ne iktidarın sömürü düzeni ne de restorasyoncu çizgidir. Biz bu ülkeye baharı getirecek üçüncü yolu savunmaya ve örmeye devam edeceğiz.

Pusulamız Jin, Jiyan, Azadî’dir. Rotamız özgürlük, irademiz eşitliktir. Jîna Amîni’nin saç teli bize emanet, Kobanê’de yaşamı ören çocukların gülüşü bize emanet, Şırnak’ta barışı bekleyen annenin hayali bize emanet, Hatay’da demokrasi bekleyen yurttaşın isteği bizim de isteğimizdir. Biz bu ülkenin barış ve demokrasi umuduyuz; onurlu ve eşit yaşamı inşa edecek güç biziz.

Şimdi sokak sokak, mahalle mahalle çalışma ve örgütleme zamanıdır, Onlarca yılın mücadele birikimi ile örgütlemenin ve özgürlüğü örmenin zamanıdır. Düzenin muhalefeti çare değildir, olamaz. Çare bizdedir, çözüm bizdedir. Özgürlük için yeniden ve yeni bir Başlangıç zamanıdır!" 

Kaynak: Artı Gerçek
HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN