Bu Bayram Da Hiç Kimse Gelmedi - Vedat Barga

Bu Bayram Da Hiç Kimse Gelmedi


İmar affı için bir binanın ölçülerini almaya gittik Abdurrahim’le. Dört katlı, zemin katında tekel bayi, berber ve midyeci olan yaklaşık kırk yıllık, eski bir binaydı. Bir de yıllardır hiç inilmediği belli olan örümcek ağlarıyla kaplı bir bodrum katı vardı. Önce tekel bayisinin ölçülerini aldık, içindeki girinti ve çıkıntılardan dolayı biraz uzun sürdü. Ardından yan taraftaki midyecinin ve en sonra da sokağın diğer tarafına bakan berberin ölçülerini aldık.   Binanın girişinde bir iskemleye oturmuş, kulağındaki cihazdan işitme engelli olduğunu anladığım, bir amca sürekli bizi izliyordu. Ölçüme başladığımızdan beri sürekli bizi takip ediyordu. Yakınındaysak gözleriyle, değilsek de ayaklarıyla... Sırasıyla her katında üçer tane, birbiriyle pek alakası olmayan daire bulunan birinci kata çıktık. İki dairenin ölçülerini alıp sonuncusuna geçtik hızlıca. Ama tekel bayinin üstüne denk gelen dairenin kapısını birkaç kez çalmamıza rağmen açan olmadı. Biz de ısrarla zile basmaya başladık ve ardından içerden bir gümbürtü eşliğinde birinin kapıya doğru geldiğini duyduk. Kapı açıldı ve yaklaşık bir doksan boylarında, saçı sakalı birbirine karışmış, otuzlu yaşlarda, irice bir adamın; karşımızda, kükrercesine sinirli bir halde beklediğini gördük. Tam ne için geldiğimizi söyleyecektik ki kapıyı yüzümüze çarptı. Bir daha kapıyı çalıp imar affı için tüm binanın ölçülerini almamız gerektiğini söyledik ama bu sefer sinirle açtığı kapıyı küfür edercesine daha sertçe çarptı. Biz de işvereni arayıp durumu anlattık ve bir üst kata çıktık. İkinci katta bulunan ve merdivenlerden çıktığımız gibi sağımızda kalan dairenin kapısını çaldık. Kapıyı yaşlı bir teyze açtı. Teyzenin yanında ölçüm yapmaya başladığımızdan beri bizi izleyen işitme engelli amca da vardı. Sevinmiş gibi görünüyordu.  İçeri girmeden önce durumu teyzeye anlatıp, ayak üstü küçük bir sohbetten sonra ölçü almaya başladık. Önce, daireye girdiğimiz gibi solda kalan salonu ölçmekle ölçüme başladık. Salon eski ve şık mobilyalarla döşenmişti. Mobilyalar ahşaptandı. Sanırım ceviz ağacıydı. Açık kahverengi ve koyu kahverenginin tonları arasında gidip geliyordu koltukların ve sehpaların renkleri. İçerisi anılardan geçilmiyordu. Bu salonda binlerce ses, yüzlerce hayal, onlarca insanın izleri vardı. Duvarlar krem rengi boyayla boyanmıştı. Duvarlardaki fotoğraflar insanı Yeşilçam filmlerindeymiş gibi hissettiriyordu. Amcanın askerlik fotoğrafları, çocuklarla gidilen piknik fotoğrafları ve teyzeyle amcanın düğün fotoğrafları...     İçerde şöyle bir göz gezdirdikten sonra lazer metreyi açıp ölçü almaya başladık. Ama Abdurrahim bir türlü karşı duvarda lazerin karanlıkta yanan sigaranın ışığına benzeyen kırmızı nokta halindeki ışığı bir türlü bulamıyordu. Ona verip bir de ben geçip bakayım dedim karşı duvara. Ama nafile. Işık yoktu. Lazer metrenin ışığı salondaki yoğun yalnızlıktan dolayı karşı duvarı bulmuyordu. Işık anılara, seslere, hatıralara takılıp kalıyordu. Aylardır hiç kimsenin uğramadığı belliydi salona. Ölçü almaya yanımızdaki şerit metreyle devam ettik. Salonun ardından sırasıyla odaları birbirine bağlayan koridoru, sonra mutfağı, yatak odasını, balkonu, önceden çocuk odası olduğu belli olan küçük odayı ve en son da tuvalet ve banyoyu ölçüp ölçüm işini bitirdik. Sonra amcayla teyzeye veda edip dışarı çıkmaya davrandık ki birden amcanın salona gittiğini, elinde bir şeker-lokum kasesi ve kolonyayla döndüğünü gördük. Önce şeker-lokum kasesini uzattı ve ardından kolonyayı avcumuza uzattı. Kolonyayı elimizle alnımıza ve ensemize yaydıktan sonra teyze tekrar şeker uzattı ve “Alın alın, zaten kimsenin geldiği yok.” dedi. Birden içimden bir şeyin koptuğunu hissettim ve donakaldım. Çünkü Kurban Bayramı’na daha iki hafta vardı ve bu şeker ve kolonyanın yaklaşık iki ay önceki Ramazan Bayramı’ından kaldığını fark ettim. Ve Abdurrahim’e dönüp sadece, hiç kimse gelmemiş diyebildim kısıp bir sesle... Sesim giderek kısıldı ve en son kayboldu. “Bu bayram da hiç kimse gelmedi.” İçimin duvarlarında yankılanıp sonsuza doğru gitti bu ses. Hiç kaybolmadı.

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
13Tem

PEKİ YA SONRA?

30May

Henüz Gören Yok!

21May

Sanata Dair Karalamalar

16May

KARMAŞA

02May

SOSYAL MEDYA VE BEDENİN İNŞASI