İçinde bulunduğumuz Zafer Haftası dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu, Mustafa Kemal ATATÜRK ile ilgili birkaç anekdotu anımsatalım istedik.
İşte, anekdotlarımız:
“BAŞARAMAZSAK DÖVÜŞE DÖVÜŞE ÖLÜRÜZ!”
Avrupa’nın büyük devletleri Türkiye’yi işgal etmişlerken ve kendi aralarında taksim ederlerken, yurdumuz üzerine manda tasarlayan Amerika, bir yoklama heyeti yollar. Mustafa Kemal, heyeti kabul eder. General Harbord’un başkanlığındaki heyet Sivas’a vardığında Sivas kongresi biteli misak-ı milli çizileli, temsil heyeti kurulalı bir hafta olmuştur.
General Harbord’dan nakleden Lord Kinross anlatıyor;
General Harbord, Mustafa Kemal’e:
-Şimdi ne yapacaksınız?
diye sordu.
Konuşmaları sırasında Mustafa Kemal, ince parmakları arasında çevirdiği bir tespihle oynamaktaydı. Bu soru üzerine, sinirli bir hareketle tespihin ipliğini koparmıştı. Taneler yere dökülüp dağıldı. Mustafa Kemal eğildi ve taneleri toplamaya başladı. General, sorusunu yineledi. Mustafa Kemal, elleri tanelerde, başını kaldırıp:
-Bu hareketimle, generale cevap vermiş olmuyor muyum? Dağılmış taneleri yeni ve sağlam bir ipliğe dizmek için toplamaktayım.
Harbord bu çeşit bir umudun ne mantığa, ne de askeri olanaklara uygun olmadığını söyledi ve:
-Bir takım insanların kendi canlarına kıydıklarını biliyoruz; şimdi bir de milletin intiharına mı şahit olacağız?
Mustafa Kemal, gözlerini Harbord’un gözlerine dikerek:
-Söylediğiniz doğrudur general, içinde bulunduğumuz durumda yapmak istediğimiz şey, ne askerlik
açısından, ne de başka bir açıdan izah edilemez. Fakat her şeye rağmen yurdumuzu kurtarmak, özgür ve uygar bir Türk devleti kurmak, insan gibi yaşayabilmek için yapacağız bunu!
Gazi, avucu yukarıya dönük olarak, elini masanın üzerine koymuştu bunları söylerken...
-Ya başaramazsanız?
-Başaramazsak, bir kuş gibi düşmanın avucu içine düşerek ağır ve -şerefsiz- bir ölüme katlanacak yerde (konuştuğu sırada parmaklarını yavaş yavaş kapatıyordu), atalarımızın çocukları olarak dövüşe dövüşe ölmeyi tercih ederiz.
O sırada masa üzerindeki yumruğu tamamen kapanmıştı.
KİMİN ŞEHRİNİ, KİME VERİYORLAR!
30 Ağustos zaferi sonrası Türk Ordusu sel gibi İzmir’e akıyordu. İzmir deki yabancı konsoloslar, Mustafa Kemal’e İzmir’i teslim etmek için görüşme teklifinde bulunurlar. O bunu duyunca, çok sinirlenir ve yumruğunu masaya vurarak;
-Kimin şehrini kime veriyorlar?
diye bağırır.
YANIMDA PUŞTLAR VE PEZEVENKLER OLMASAYDI
Atatürk’e de her zaman büyük bir sevginin yanında yalakalık yapanlar olmuştur. Bir gün yine birisi Ata’yı överken
“Atam sen en iyi yüzücüsün, koşucusun, at binicisin, güreşçisin"
falan deyince Atatürk sonunda dayanamaz ve der ki:
-Öyle demeyin, Atatürk büyük adamdı yanındaki puştlar ve pezevenkler olmasa daha büyük işler yapacaktı deyin
“BABASININ ÇANAKKALE’DE NE İŞİ VARMIŞ!”
Cumhuriyet kurulduktan sonra Mustafa Kemal diğer ülke komutanlarına Dolmabahçe sarayında bir resepsiyon düzenler. Resepsiyona katılan komutan ve başbakanlar hoşça vakit geçirirken yeni yetme bir İngiliz Komutan Atatürk’e dik-dik bakmaktadır.
Bunun sebebini merak eden Mustafa Kemal yaverini komutana gönderip:
-Sor bakalım bana niye bu şekilde dik-dik bakıyor? der.
İngiliz komutana giden Atatürk’ün yaveri Paşanın sorusunu komutana iletir ve cevabı aldığı gibi Atatürk’ün yanına gelir, tarihi konuşma gerçekleşir.
Atatürk:
-Sordun mu niçin bana öyle bakıyormuş?
Yaver:
-Sordum Paşam.
-Eee ne dedi?
-Paşam, Çanakkale Savaşında babasını öldürmüşsünüz o yüzden size o şekilde bakıyormuş!
Atatürk:
-O zaman git sor bakalım babasının Çanakkale de ne işi varmış...