Kemal Ulusoy tarafından yazılan, gelirinin tamamı TÖÇEV-okuma istekli çocuklar vakfına bağışlanan Azizler diyarı, Tillo, Pervari Baykan ve diğer tarihi zengin beldeleri ile Araplığın-Türk İslam kültürünün Anadolu’da en derin izlerine sahip, eşsiz Siirt hakkında yazılı ilk ve tek-İngilizce/Türkçe ücretsiz download yapabileceğiniz kitap..
TARİH
Siirt ve çevresi yazılı tarih öncesine dayanan çok eski bir yerleşme yeri olarak bilinmektedir. Özellikle 1960'tan sonra kazılarla birlikte sürdürülen çalışmalar sonunda, bölgenin tarih öncesinde, besin maddeleri üreten ve tarımla uğraşan köy topluluklarının yaşama alanı olduğu saptanmıştır.
Profesör Halet Çambel ile R.J. Braidwood'un yürüttüğü, Diyarbakır, Siirt ve Urfa illerini içine alan projenin Siirt ve çevresini merkez alan yüzey araştırmalarında 46 buluntu yeri ortaya çıkarılmıştır. Pervari'den Şırnak'a kadar uzanan çalışmalarda Kepo, Tilmin, Girnator, Ayngerm, Rıdvan, Ber Ava Şikefte vb. mağara, höyük ve kayalara oyulmuş olan sığınaklarda, o dönemleri simgeleyen taş araç ve gereçlerle Neolitik, Kalkolitik ve Tunç çağlarından Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine kadar kullanılan çanak, çömlek ve benzeri materyal bulunmuştur.
İLK YERLEŞİMLER
Siirt'in en eski halkı olarak Hurriler bilinmektedir. İ.Ö.3 bin yılının sonlarında Dicle'nin doğusuyla Zagros dağları arasındaki bölgede yaşayan Hurriler daha sonra batıya göç etmişlerdir. Daha çok ilkel tarımcılık ve hayvan yetiştiren Hurriler'in bu göçüne dağlık arazinin yaşamalarına elverişli olmaması neden olmuş, ancak yeni geldikleri yörelerde de Hititler ve daha güneyde Asurlular'la çatışmalara girmişlerdir.
Bunun ardından yaklaşık olarak İ.Ö. 1240'lı yıllarda Asur kralı I.Tukultininurta, bölgedeki tüm boyları Nairi adlı bir konfederasyonda birleştirdi. İ.Ö. binli yıllarda ise bu konfederasyona bağlı krallıklar Urartu Devleti'nin temellerini atarken aynı dönemlerde bölgede Hubuşkia adında bir başka krallık kuruldu. Hubuşkia Krallığı batıda Siirt ve Pervari'yi içine alırken, doğuda Büyük Zap ve çevresine, güneyde bugünkü Irak sınırında bir yere, kuzeyde de Van'ın güneyini içine alan geniş toprakları kapsıyordu.
İSKİTLER'DEN BÜYÜK İSKENDER'E
Siirt'in de içinde bulunduğu bölge İ.Ö. 7.yüzyıldan sonra sürekli olarak Kimmer ve İskitler'in akınlarına maruz kaldı. Bölgeyi bir süre ele geçiren İskitler'den sonra yöreye Asurlular ve onlardan sonra da Medler hakim oldu. Ne var ki, Medler İ.Ö. 550'de Persler'e yenilince bu kez de bölgenin egemenliği Persler'e geçti.
Persler kendi yönetim anlayışlarına uygun olarak bütün bölgeyi satraplıklara böldü. Siirt de bölgedeki 23 satraplıktan biri olduğu için bazı yükümlülükleri yerine getirmek, vergi ödemek ve Pers kralına 20 bin at göndermek zorundaydı.
Büyük İskender'in Anadolu topraklarına girmesinden iki yıl sonra(İ.Ö.332) Erbil'de Pers ordularını bozguna uğratması, bölgenin ünlü Makedon kralının eline geçmesini sağladı.
Ancak İskender'in ölümüyle başlayan iktidar çatışmaları sonunda Siirt ve yöresi, Büyük İskender'in en güvendiği komutanı Selevkos'un yönetimine girdi. Selevkos'un krallığı döneminde ekonomik yaşam tamamen batıya kaydı ve Siirt yöresinde her yönden gerilemeler yaşandı.
Bundan sonra yörede Orta Asya'dan gelip Hazar Denizi'nden güneye inen Partlar'ın egemenliği başladı. İ.Ö. 150'li yıllarda Güneydoğu Anadolu'da Romalılar ile çatışan Partlar İ.Ö.37'ye kadar Siirt ve çevresinin bulunduğu geniş bir yörede egemenlik kurdu.
ROMALILAR'A VE SASANİLERE'E
Bununla birlikte Romalılarla sürekli çatışma halinde oldukları için Siirt, zaman zaman kah Partlar kah Romalılar tarafından işgal ediliyordu. Sonunda bölgenin Roma egemenliğinde olması ama Partlar'a bağlı Arsaklı hanedanı tarafından yönetilmesi sonucuna varıldı. Ancak 224 yılında İran'da yönetim değişikliği sonunda Sasanilerin iktidarı ele geçirmesi Siirt'in de Sasani egemenliğine geçmesi sonucunu doğurdu. Fakat Siirt, kimi zaman Romalılar tarafından işgal ediliyor ve bölgede sürekli bir iktidar karmaşası yaşanıyordu.
Bu dönemde Siirt ve çevresinin Romalılar'ın etkisiyle Hıristiyanlaştığını ve bu durumun Zerdüşt dinine bağlı olan Sasaniler tarafından çatışma nedeni olduğunu, sonunda da Doğu Anadolu topraklarının ikiye bölündüğünü görüyoruz.
Sasanilerin hakim olduğu bölgelerde kalan Siirt'te, Sasani hükümdarı Yezdigirt II'nin Hıristiyanlara'a karşı giriştiği kıyımlar yaşanırken, bölge bu kez de Bizans Kilisesi ile Ermeni Gregoryen Kilisesi'nin çatışmasına sahne oldu.
Sonunda Arap ordularının 637'de Sasanileri Kuzey Mezopotamya'da bozguna uğratması bölgedeki Sasani hakimiyetine son verdi.
ARAPLAR VE İSLAMİYET DÖNEMİ
Arapların bölgede egemenliklerinin başlamasıyla birlikte Siirt, önce Emevi’lerin ardından da Abbasilerin yönetimine girdi. 927'de ise tekrar Bizanslılar'ın eline geçinceye kadar bir kaç kez Arap’larla el değiştiren şehir, bu dönemlerde Ermeni asıllı komutanlarla çeşitli Arap kabilelerine mensup emirler tarafından yönetildi.
Malazgirt'ten sonra Anadolu'ya girmeye başlayan Türkler'e karşı Bizans topraklarını savunan Filaretos, bir süre kendi başına hareket etmeye kalkıp, etrafına birçok askeri toplayarak, 1074'de Bizans'a bağlı kalan, Siirt, Muş ve Bitlis'I yöneten Sason'lu Ermeni prensi Thornig'i yenerek bölgeye egemen oldu. Bundan sonra bölgede geniş toprakları ele geçiren Filaretos, sınırlarını Antakya'ya kadar genişletti. Fakat 1086'da Büyük Selçuklularla girdiği savaşta yenilerek, savaş alanında öldü. Ancak bölgede karışıklık yine durmadı, Doğu Anadolu'da Selçuklular'a bağlı beylikler ortaya çıktı. Siirt ve yöresine ise Kızıl Arslan Bey hakim oldu.
1107'de Anadolu Selçukluluları'nın Büyük Selçuklular'a yenilmesi ve ardından 1108'de Kılıç Arslan Bey'in ölümüyle birlikte Siirt Artuklular'ın eline geçti.
Bir süre belirgin bir barış dönemi yaşayan Siirt ve çevresindeki bölge, 1200'lü yıllardan sonra yeniden karışıklıklara sahne oldu. Anadolu Selçukluları'nın bölgeden çekilmesinden sonra Moğollar, Diyarbakır'i yağma edip Siirt'i de kuşattılar. Siirt'te halka dokunmayacaklarını söylemelerine rağmen şehri yağmalayarak, kılıçtan geçiren Moğollar, başta Siirt olmak üzere bölgede baskıcı bir yönetim kurdu(1231). Özellikle Kösedağ Savaşı'nın ardından egemenliklerini pekiştiren Moğollar'dan sonra Siirt, Eyyubilerle Artuklular'ın iktidar kavgaları arasında kötü dönemler yaşadı.
Bu çatışmalar şehir halkını bir tercihe zorluyordu; sonunda 1334'te halk Erzen Bey'I Devlet Şah'ın torunu Celaleddin'e Siirt'i teslim etmek zorunda kaldı. Bundan sonra Hasankeyf'te (Hısn-Keyfa) iktidar olan Eyyubi hükümdarı Eşref'in, Siirt emirinin kızkardeşi ile evlenmesiyle birlikte şehir Eyyubiler'in egemenliğine geçti.
1400'lü yıllara gelindiğinde Siirt'in, Anadolu'daki tüm beyliklere son veren Akkoyunlu Uzun Hasan'ın yönetimine girdiğini görüyoruz. Ardından bölgeye hakim olan Safevi iktidarı sırasında ise Rujeki Aşireti'nden Şerefhan Emir İbrahim Bitlis'i Safeviler'e bırakarak, Siirt'e çekildi. Ancak onun yerine geçen Emir Şeref, Sünni olmasına rağmen Safeviler'le iyi geçindi, Şah İsmail ile dostluk kurarak, Bitlis Beyliği'ni elde etti. Bir süre sonra çatışmalar yine başladı, Safevilerin yoğun baskıssı karşısında öndegelen alim İdrisi Bitlisi, Yavuz Sultan Selim'e mektup yazarak bağlılığını bildirdi ve kendilerine yardım edilmesini istedi.
Çaldıran Savaşı'nın Osmanlı ordusu tarafından kazanılması üzerine Siirt kesin olarak Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine girdi. Artık Siirt ve çevresinde yüzyıllardır süregelen karışıklıklar sona eriyor, bölge halkı için yeni bir dönem başlıyordu.
OSMANLI DÖNEMİ;
Osmanlı yönetiminde, Siirt'in de içinde olduğu bölgede, belirli bir tarihe kadar kısmen özerk sayılabilecek, aşiretlerinin egemenliğinde bir çeşit derebeylik diye nitelendirilen çeşitli yönetim biçimleri oluştu. 1661 ile 1632 arasında Van eyaletine bağlı bir sancak olan Siirt, bir süre sonra Diyarbakır eyaletine dahil edildi ve bu konumunu 19.yüzyılın sonlarına kadar korudu.
Tanzimat'la birlikte Osmanlı devlet düzeninde getirilmek istenen yeni düzenlemeler, 1845'ten itibaren Diyarbakır ve Erzurum vilayetlerinde uygulamaya konulunca değişik tepkiler başladı. Çok sık ayaklanmaların başgösterdiği Diyarbakır'da yeni düzenlemeler tepki görmezken, Van'da valiye karşı isyanlar başladı. Bu arada Cizre ve Hakkari yöresinde Kürt beyi Bedirhan Bey önderliğinde başlatılan bir ayaklanma da bastırıldı.
1864'te çıkarılan Vilayet Nizamnamesi'ne göre Diyarbakır vilayetine bağlı olan Siirt sancağında Merkez'in yanısıra Pervari (Bervade) ve Garzan adlarında kazalar bulunmaktaydı. Bu konumunu l877'de Vilayet Nizamnamesi'nde de koruyan Siirt'in yanısıra Mardin ve Malatya sancakları da Diyarbakır'a bağlıydı.
1892'de Diyarbakır Vilayeti'nden ayrılarak Bitlis'e bağlanan Siirt'in bu tarihte şehre bağlı merkezin yanısıra Şirvan, Eruh, Pervari (Bervade) ve Garzan kazaları bulunmaktaydı. Aynı yılın Bitlis Salnamesi'ne göre sancağın sınırları içinde 40.393'u erkek, 35.521'I kadın olmak üzere toplam 75.914 yaşamaktaydı. Bu nüfusun 16.425'ini ise Hıristiyanlar oluşturmaktaydı. Stanford Shaw'un yaptığı çalışmaya göre Müslüman ve Hıristiyan nüfus özellikle 1885'ten sonra hızla azalmaya başlamış; bu tarihta sayıları 49.095 olan Müslüman ahali 1914'te 27.639'a, 11.971 olan Gregoryenler ise aynı tarihte 2.218'e düşmüştür.
MÜTAREKE VE MİLLİ MÜCADELE YILLARI;
Siirt bu yıllarda da Bitlis Vilayeti'ne bağlıydı. Merkezin dışında Eruh, Şirvan, Şırnak, Pervari ve Garzan da ayrı birer kazaydı. Ancak bu dönemde bölgede yaşanan birçok gelişme hızlı bir nüfus azalmasına yol açtı. 1890'larda 60 bin dolayında olan nüfus Dünya Savaşı'nın başladığı 1914'te 30 binlere kadar düştü. Savaşla birlikte başlayan göçler ve 1915'teki Ermeni Tehciri nüfusu büyük ölçüde azalttı.
Siirt bu dönemde yabancı bir gücün fiili işgaline uğramadı. I.Dünya Savaşı ve Mpndros Mütarekesi'yle birlikte, Bitlis'e kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun belli kesimlerini işgal eden Ruslar, Deliklitaş civarında aralarında Şeyh Şerafeddin Aydın ile İbrahim-i Mekevi'nin bulunduğu Siirtliler tarafından direnişle karşılandı ve Siirt'e kadar girmeleri engellendi. Bu sırada Ruslar, ülkelerinde gerçekleşen devrimin de sonucunda geri çekilmek zorunda kaldı.
Milli Mücadele yıllarında ise bir İngiliz birliğinin kısa bir süre şehirde kalması dışında yabancı asker görmeyen şehir, milli harekete büyük bir destek verdi. Erzurum Kongresi'ne Siirt adına Hacı Hafız Efendi ile Cemil Bey (Aydın) katıldı. Hemen ardından, Sıvas Kongresi öncesinde Şarki Anadolu Müdafaa-I Hukuk Cemiyeti'nin Siirt şubesi kuruldu.
Bu cemiyetin kurucusu ve ilk başkanı, 12 Ocak 1920'de toplanan son dönem Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda Siirt mebusu olan Müftü Halil Hulki Bey (Aydın) üyeleri ise daha sonra Siirt Tarihi adlı kitabı yazacak olan Müftü Ömer Bey (Atalay), Belediye Reisi Hamit Bey, Hamza Hilmi Bey, Bekir Sıtkı Bey, Abdülkerim Bey (Nakipoğlu) idi. Halil Hulki Bey'in mebus olmasıyla başkanlığa Ömer Bey (Atalay) üyeliklere de Cemil Bey (Aydın), Şebap Bey (Özel), Muhammet Ferit Bey (Fırat), Yahya Hikmet Bey (Yavuz) ve Bilal Bey (Evin) getirildi.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında Siirt ve çevresinde yerleşik olan aşiret düzeni ve bunun yarattığı ilişkiler, uzun yıllar bölgede belirli bir huzursuzluğun yaşanmasına neden oldu. Şeyh Said isyanı ise bölgede dolaylı etkiler yarattı. Pervari, Eruh, Kozluk, Sason ve Beşiri'de kimi mevzi ayaklanmalar yaşandıysa da, bunlar kolayca bastırıldı. Bununla birlikte bu dönemde sadece Siirt ve çevresi değil bölgenin bütünü ihmal edildi. Bunun sonucunda ortaya çıkan bölgesel eşitsizlik, ekonomik olarak geri kalmış yörelerin doğmasına neden oldu.