Cüneyt Arıtürk

HER NİSAN AYININ TEMCİT PİLAVI 'ERMENİ SOYKIRIMI' YALANI!!!

Cüneyt Arıtürk

Hemen her yıl ve özellikle Nisan aylarında TEMCİT PİLAVI gibi ısıtılıp-ısıtılıp Türkiye’nin önüne sürülen SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI(!) bu yıl da İtalya'daki koalisyon hükümeti tarafından gündeme getirildi. İtalya’daki koalisyon hükümeti "Ermeni soykırımının resmi olarak tanınmasını ve bunun uluslararası alanda savunulmasını" içeren önergeyi, 43 çekimsere karşı 382 evet oyuyla kabul etti.

Karşı oyun çıkmadığı önergeye sadece muhalefetteki  Forza İtalia partisinin milletvekilleri çekimser oy verdi.

Mecliste yapılan oturumda söz alan hükümet ortağı 5 Yıldız Hareketi (M5S) partisinden milletvekili Enrico Carelli, "Osmanlı İmparatorluğu'ndan tamamen farklı olan, dost bir ülke olan (Türkiye ile) iyi ilişkilerimizi tartışma konusu yapmayın" dedi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun tarafından karara ilişkin, “İtalya Parlamentosu’nun tarihimizi çarpıtma ve politize etme çabasını en sert biçimde kınıyoruz. Bu kısır, düşmanca ve müessif bir yaklaşımdır. Birbirimizin anılarına saldırmak yerine hep birlikte gerçeğin hikayelere üstün gelmesini sağlamalıyız" açıklamasında bulundu.,

Bu yıl da Sözde Ermeni Soykırımı temcit pilavı gibi yine önümüze sürüldüğüne göre, gerçeklerin ne olduğunu yazarak kendileri soykırımcı olan sadece İtalya’nın değil, bütün Avrupa Devletlerinin ve ABD’nin dikkatlerini çekelim istedik.

24 Nisan günleri sözde Ermeni soykırımının yıl dönümü olarak nitelendirilir. Tarihi bilgilere dayanarak gerçekleri anlatalım. 1915 yılı ve öncesinde, Türkiye’nin ve özellikle Bölgemizin birçok illerinde olduğu gibi, İlimiz genelinde ve Şehrimizde de çok sayıda Ermenilerin yaşadığı bilinen bir gerçektir. Hatta bugün bile, yine Şehrimizde kökleri Ermeni olan, ancak, İslâm diniyle müşerref olmuş aileler vardır.

1915’li yıllarda Rus kuvvetlerinin Doğu Anadolu’dan sınırlarımıza girmeleriyle birlikte Ermeni isyanları başlamıştı. Bu isyanlar özellikle Doğu Anadolu’dan başlayarak diğer vilayetlere yayılmış Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler, “halkın kanını kendilerine mubah” gören bir tavır içine girmişlerdi. Bir Alman generalinin ifadesiyle,

“Bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye başlamışlardı.”

Ermeni çetelerinin bu tür zulüm ve eylemleri devam ederken, güvenlik kuvvetleri tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapılan aramalarda pek çok silâh ve cephane ele geçirilmişti. Osmanlı İmparatorluğunun varlığını tehdit etmeye başlayan bu duruma biraz daha  sessiz kalınması halinde telafisi mümkün olmayan durumların yaşanacağı ortaya çıkmıştı!

O yıllarda, Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı yörelerden biri de Siirt’ti. O yılları yaşayan Siirtlilerden duyduğumuz kadarıyla, Şehrimizdeki Ermeniler, Siirt’in en zenginleriydi. Müslüman gençler, o zamanların şartlarında 7-10 yıl gibi uzun süreli askerlik yaparlarken, gayri Müslimler silâhaltına alınmazlardı. Bu durum, uzun yıllar için düşünüldüğünde haliyle gayrimüslimlerle, Müslümanlar arasında ekonomik bir uçurumun oluşmasının en önemli sebeplerinden biri olduğu anlaşılacaktır.

Hani, anlatılan bir anekdot vardır. Mustafa Kemal ATATÜRK, Cumhuriyeti kurduktan sonra yaptığı bir yurt içi gezisinde Ermenilerin yoğun olduğu bir Şehre gitmiş. Gördüğü bazı konakları, binaları göstererek “Bu kimin, bu kimin” diye sormuş. Aldığı cevap, hep aynı olmuş “Falanca gayri Müslim’in, filanca Ermeni’nin Paşam!” ve ATATÜRK dayanamayarak sormuş:

-Peki, gayrimüslimler, Ermeniler bu binaları yaparlarken, sizler ne yapıyordunuz?

Yüreği yanık vatandaşın biri taşı gediğine koymuş:

-Yemen’de askerlik yapıyorduk Paşam!

Bu gerçeği böylece vurguladıktan sonra, biz asıl konumuza dönelim.

Yine o günleri yaşayan Siirtlilerin anlattıklarına göre, din farkına rağmen, Şehrimizdeki Müslümanlarla, Ermeniler arasında çok sıcak insani ve ticari ilişkiler varmış. Müslüman ailelerle, Ermeni aileler arasında komşuluk ilişkilerinin de çok yüksek bir düzeyde olduğu, Müslümanların bayram günlerinde, Ermenilerin, Müslüman komşularını ziyaret ederek, bayramlarını tebrik ektikleri, aynı şekilde, Ermenilerin dini günlerinde de, Müslümanlar, Ermenileri ziyaret ederek, günlerini tebrik ederek hediyeleştikleri bile vaki idi.

Hatta “komşu komşunun külüne muhtaçtır” deyiminde olduğu gibi, bir Müslüman aile, evlerinin bir ihtiyacını karşılamak için, Ermeni komşusundan rahatlıkla talepte bulunur, aynı şekilde, Ermeni aileler de, ihtiyaçları olan her türlü sorunları için Müslüman ailelerden yardım talep ederlermiş. Yani, Şehrimizdeki Müslümanlarla, Ermeniler sıcak bir dostluk ve komşuluk ilişkileri içinde bir arada yaşayıp gidiyorlarmış.

Siirt’te bulunan Ermeni ailelerin, Ramazan ayında, Müslümanlara rahatsızlık vermemek için hiçbir şekilde çarşılarda ve sokaklarda yemek yemediklerini, su içmediklerini, gençlerini ve çocuklarını da bu konularda uyardıklarını anlatırlar. Hatta Ramazan ayında, Müslüman komşularına iftar yemeği yapan Ermeni aileler bile varmış.

Yine o yılları yaşayanların anlattıklarına göre, bugün sahiplendiğimiz KİTEL (İÇLİ KÖFTE) aslında Ermenilerin yemeğiymiş. Siirt’in Müslümanları, KİTEL YAPMAYI, Ermeni ailelerden öğrenmişler.

Şehrimizde, DEYR olarak bilinen yörede ERMENİLERE AİT BİR MANASTIR VARDIR. Adı DEYR MİR YAKUP olan bu MANASTIRA ait harabe hala mevcuttur. Zaten, DEYR DEMEK, MANASTIR DEMEKTİR. Yani, DEYR mıntıkası, adını bu manastırdan almıştır.

Yine DEYRİN çok yakınında Ermeniler tarafından yapılmış bir su havuzu vardı.

Bugün Şehrin İNÖNÜ MAHALLESİ olarak bilinen kesimi, genelde ERMENİ AİLELERE AİT EVLERİN olduğu semtti. Burada, Şimdi Merkez Polis Karakolunun olduğu yerde Ermenilere ait KİLİSE VARDI. Yine Merkez Karakolunun az ilerisinde halâ ayakta duran AYNSALİP ÇEŞMESİ de, Ermeniler tarafından yapılmıştır. Şunu da açıklayayım. SALİP, HAÇ anlamına gelir. Bu durumda AYNSALİP’İN tercümesi HAÇLIÇEŞME olur.

Yıllar önce, İnönü Mahallesindeki Kilise binası yıktırıldığında, gizli bir gömünün ortaya çıktığı, inşaatta çalışan işçilerle, bitişiğindeki karakolda görevli polisler arasında paylaşıldığı iddiaları da oldukça yaygındır.

Siirt’teki Müslümanlarla, Ermeniler arasında dostluk ilişkileri en yüksek bir düzeydeyken, Rusya’nın, Doğu Anadolu Bölgesinde bazı Şehirleri işgal etmesi ve Ermeni komitacıların da, Ruslara destek verdiklerinin ortaya çıkması üzerine, işler bir anda değişmişti. Zamanın Devlet erkanına gelen emir üzerine, Şehrimizdeki Ermenilerin tenkili için çalışmalar başlatılmıştı. İddialara ve duyumlara göre, Ruslarla ve komitacılarla işbirliği yapan Ermeniler, bir Cuma günü, Cuma namazında iken Camileri basacak ve Müslüman Erkekleri öldürüp, Şehri teslim alacaklarmış. Bunu haber alan Devlet erkanı, erken davranıp, diğer yörelerde olduğu gibi Şehrimizde de Ermenileri tenkil için çalışmalara başlamışlardı. Bazı Ermeni aileler, çocuklarını komşuları olan Müslüman ailelere vermişler, nitekim Müslüman ailelerin himayesine giren ve Müslüman olan Ermeni kökenli hemşerilerimiz var.

Neyse ki, Bitlis’in DELİKLİTAŞ yöresine kadar gelmiş olan RUS BİRLİKLERİ, ülkelerinde meydana gelen ihtilâl üzerine, geri çekilmiş ve memleketlerine dönmüşler. Haliyle, kışkırttıkları ve yanlarına çektikleri Ermeniler de, Müslümanlara ve aslında kendi ülkelerine ihanet etmenin cezasını çekmişler.

İşte, her yıl Nisan ayında temcit pilavı gibi ısıtılıp-ısıtılıp sunulan ve 1915’li yıllarda Ermeni SOYKIRIMI olarak lanse edilen olayın Şehrimizdeki yansıması budur. Osmanlı İmparatorluğu genelinde yaşananlar da bundan farklı değildir. Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğuna ihanete ederek, Rusya ile işbirliğine gitmeselerdi, daha asırlarca iç-içe dostluk ve barış içinde yaşıyor olacaktık. Amma, tarih ihanetleri ve ihanet edenleri asla affetmez!

Yazarın Diğer Yazıları