(EDEP YAHU)
şeklinde söylenen meşhur bir deyimimiz var. Günümüzde birileri, birilerini
EDEPSİZLİKE
itham ederlerken, kimin edepli, kimin edepsiz olduğu tartışma konusu olurken,
EDEP
konusunda birkaç söz de biz söyleyelim istedik. Bilindiği gibi
(Edebi, edepsizden öğrenmek!)
şeklinde söylenegelen meşhur bir deyimimiz de vardır. Bu deyim, elbette ki, boşuna söylenmemiştir. Edep dışı hareket edenler, konuşanlar için,
(çok edepsiz biri!)
denildiği zaman, bundan anlarız ki, o kişinin yaptığını, yapmamak; konuştuğunu, konuşmak gerekir. Edepli olmanın bir yolu da budur…
(Edepsizden, edebi öğrenmek)
elbette iyi bir meziyettir. Edepsiz olmak alelade, cahil insanlara özel bir davranış biçimi de değildir. Yüksek tahsil yapmış, çok önemli makamlara gelmiş kişiler bile bazen öylesine edepsizleşirler ki, şaşırır, hatta donar kalırsınız!
Edepli olmayı, edepsizlerden öğrenmek yanında; namuslu, dürüst olmayı da namusuz olanlardan ve dürüst olmayanlardan öğrenmek gerekir!
Edepsizlik konusunda, tarihi bir anekdotu örnek olması açısından okuyucularımızın dikkatlerine sunalım. Anekdot şöyle:
1.Cihan Savaşı yıllarında at, beygir, katır gibi binek hayvanları olanların, cephelere savaş malzemelerinin nakli için orduya hibe edilmesi istenmiştir. Yine o yılların ileri gelenlerinden bir paşa, kendisine ait bütün binek hayvanlarını orduya hibe ettiği için, maiyetiyle birlikte Cağaloğlu yokuşundan yaya olarak çıkarken, bir başka zatın, adamlarıyla birlikte faytonuna binmiş olarak inmekte olduğunu görür. Paşa, faytonla inen kişinin adını bilmezden gelerek ve duyacağı kadar yüksek bir ses tonuyla maiyetine sorar:
-Faytonla gelen bu şahıs kim!
Cevap verirler:
-Maiyet erkanından EDİP EFENDİ!
Paşa, yine aynı yüksek ses tonuyla:
-VAY EDEPSİZ, VAY!
diyerek, atlarını orduya vermeyip, faytonuna binmeye devam eden, kişiye duyduğu öfkeyi dillendirir.
Gerçi, bir ikaz gibi algıladığı bu sözler üzerine Edip Efendi de atlarını orduya hibe eder amma, o günden sonra
(EDEPSİZ
EDİP)
olarak anılmaktan kendisini kurtaramaz!
Evet, edepli olmak için, çevremizde
EDEPSİZ
olarak nitelendirilenlere bakalım. Yaptıklarını, yapmamaya gayret gösterelim!
Edepli olmak, her kişiye nasip olmayan büyük bir meziyettir, unutmayalım!
DİNSİZLER VE DİNDARLAR!!!
Türkiye’nin neden böylesine kutuplaştırıldığı, adeta iki düşman kamp haline dönüştürüldüğü geçmiş yıllarda da hep sorgulanmış ve cevabı aranmıştır.
Yıllar öncesinden bu durumu sade bir
BEYİTLE
çok güzel dile getiren bir şairimiz vardır.
BEYİTİNDE
şöyle der:
“DİNDARIMIZ CAHİL, AYDINIMIZ DİNSİZ
BÖYLE BİR CEMİYET YAŞARMI, NİFAKSIZ, KİNSİZ”
Yaşadığımız durumu özet olarak bundan daha iyi ifade edecek bir söylem bulamıyorum.
Evet, yaşadığımız toplum ne çektiyse, hep cahil dindarlar ve dinsiz aydınlar yüzünden olmuştur. Ülkemizi geren, kutuplaştıran zihniyetler de budur. Dindarlara, kindar olmak gibi bir görev yükümlenmiştir! Gerçeği söyleyen aydınlar ise hep diniz olarak yaftalanmıştır!
Osmanlı döneminde
(MEKTEPLİLER)
ve
(ALAYLILAR)
diye iki sınıf vardı. Bunlar da hep birbirlerine karşıydılar. Şimdi de
(İLAHİYATÇILAR)
ve
(MEDRESELİLER)
diye iki sınıf var. Bunlar da birbirine karşı!
Cumhuriyet devrimlerinin vazgeçilmemesi gereken erdemlerinden biri
(TEVHİD-İ TEDRİSAT)
iken, bunun hep göz ardı edilmesi sonucu Türkiye bu hale getirildi. Kutuplaştırılan Türkiye’de birlik ve beraberliği sağlamak elbette çok zordur. Laiklik ilkesinin, aslında ne kadar önemli olduğu,
(senin dinin sana, benim dinim bana)
ilkesinden hareket edilmesi gerektiği ortaya çıkmakta.
Dindar ve dinsiz olarak ayrıştırdığınız zaman, toplum gerilir. İnsanlar arasına tefrikayı kendi ellerinizle sokmuş olursunuz. Dünyada 7 milyar insan var. Bunların sadece 1,5 milyarı Müslüman’dır. Müslümanlar da kendi aralarında mezheplere, tarikatlara bölünmüşler bulunuyorlar. Bu mezhepler ve tarikatlar içinde birbirlerine kâfir gözüyle bakanlar bile var.
Anlayacağınız, din üzerinden toplumu germemek lazım. Gerdiğiniz zaman, bugün gibi, toplumsal olaylar da kaçınılmaz olur.