Cüneyt Arıtürk

AH BU DİNCİLER!!!

Cüneyt Arıtürk

Dinler tarihi incelendiğinde görülecektir ki, ilahi dinleri özlerinden saptıranlar, hep sözde din adamları olmuştur. Yahudiliği, Hıristiyanlığı ve Müslümanlığı dahi rayından çıkaranlar, dindar maskeli sözde din adamlarıdır.

Öyle düşünün, lalettayin biri dini konuda bir görüş öne sürse, kimse itibar eder mi. Elbette, etmez! Ama unvanı allame(!), müftü, vaiz, imam olan biri söylerse o sözler değer kazanır. İşte, gerçekte dinin özünden bîhaber olan, ancak kendilerini allame vehmeden veya dini şahsi menfaatlerine alet etmek isteyen birileri dini konularda bir görüş ileri sürecek olurlarsa, araştırmaya gerek kalmadan kabul görürler. Bu gibi kimseler, dini, çıkarları için kullanmak zilletine düşerlerse, helâli, haram; haramı, helâl yapmaktan çekinmezler! Yeri gelir, faizi bile, helal yaparlar!

Bu gibi dincilerin en büyük düşmanları hep gerçek bilim adamları olur. Geçmiş yıllarda (Dünya düzdür) diyenlerle, ya da (dünya öküzün boynuzları üzerindedir) diyenler hep sözde din adamları olmuştur. Bu görüşlerine karşı çıkan ilim adamlarını en ağır şekilde cezalandırmaktan da geri kalmamışlardır.

Muhyidin-i Arabi’yi, Hallaçı Mansur’u tekfir ettirenler, Hanefi Mezhebinin Kurucusu Numan Bin Sabit-i zehirleyenler de yine bu sahte dincilerdir!

Osmanlılar döneminde, Padişahların istekleri doğrultusunda fetva veren Şeyhülislamların yol açtıkları facialar sayılamayacak kadar çoktur.

Orta Çağda, Hıristiyan dünyasında

ENGİZİSYON MAHKEMELERİ VARDI.

Katolik kilisesine bağlı olanlardan dine karşı gelenleri cezalandırmak için kurulan bu mahkemeler, nice gerçek bilim adamlarının yakılarak, idam edilerek, ya da boyunları vurdurularak cezalandırmalarının kararlarını vermişlerdir.

Maalesef, Osmanlılar döneminde de Şeyhülislam makamı, bir nevi engizisyon mahkemesi görevi ifa etmiştir. Padişahların istekleri doğrultusunda, zaman-zaman beşikteki bebeklerin bile öldürülmelerine karar verecek kadar gaflet içinde olmuşlardır.

Hıristiyan dünyası uyandı ama bizim Müslümanlar hala sahte dincilerin peşinde koşuşturuyorlar. Türkiye’nin son yıllarına bakın. Ali Kalkancı’lar, Müslim Gündüz’ler, Adnan Hocalar, FETÖCÜLER ve diğerleri hep Müslümanları kandırmadılar mı! Hala da Müslümanları kandıran, İslam dininin özünde olmayan tarikatlar, cemaatler yok mu! Adına, Diyanet İşleri Başkanlığı denilen kurumun icraatlarına bakıyoruz da, zaman-zaman din adına ahkâm kesen bu kurumun verdiği sözde fetvalara hayret ediyoruz.

Evet, bu tarihi bir gerçektir. Bütün dinler, en büyük zararı hep

DİNCİ GEÇİNEN

ehliyetsiz, liyakatsiz, dünyevi hırslarını, tatmin etmek için din adına kılıflar uyduranlardan çekmiştir.

YÜCE RABBİMİZ, DİNİMİZİ BU GİBİ MÜNAFIKLARDAN KORUSUN. ÂMİN!

BİLİM KURULUNU NEDEN OLUŞTURDUNUZ!

Bilim, namuslu insanların uğraş alanlarıdır. Namuslu olmayan bilim insanı olamaz, bilim insanı olan da namusuz olmaz! Bugün artık

(DÜNYANIN

DÖNDÜĞÜ)

gerçeğini kabul etmeyen kalmamıştır. Ancak, tarihin derinliklerine bakıldığında bu gerçeğin öyle kolay kabul edilmediği, dünyanın ve gezegenlerin güneşin etrafında döndüklerine ilişkin ilk iddiaları ortaya atanlardan Bruno’nun yakılarak cezalandırıldığı,  Galileo’nun ise idam edilecekken

“görmedim duymadım

bilmiyorum”

diyerek engizisyon mahkemesinin idam kararından son anda kurtulduğu bilinen gerçeklerdendir. İdam edilmekten kurtulmak için engizisyon mahkemesinin kararına boyun eğmiş gibi görünen Galileo’nun o esnada dişlerinin arasından

“siz ne derseniz deyin dünya

yine dönüyor”

diye fısıldadığı rivayet olunur.

Bilim, gerçekten namuslu insanların işidir. Bilim insanı, öleceğini bildiği halde Bruno gibi sözünden ya hiç dönmez ya da Galileo gibi ipten kurtulmak için son anda iddiasından caymış görünse bile

(Ama yine

dünya dönüyor)

demeğe devam eder.

Sözü Koronavirüs belâsıyla ilgili çalışmalar yapmak ve kararlar almak üzere teşekkül ettirildiği belirtilen Sağlık Bakanlığı

BİLİM KURULUNA

getirmek istiyorum. Koronavirüs belâsı ortaya çıktıktan sonra Sağlık Bakanlığı bünyesinde ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Başkanlığında bir

BİLİM

KURULU

oluşturuldu. Kurulun oluşturulmasının amacı bu ölümcül ve menhus salgının yayılmasını önlemek için alınması gerekli tedbirleri tespit ederek hükümete önerilerde bulunmasıdır. Ancak, yetkililerin ve etkililerin,

BİLİM KURULUNUN

önerilerine ne derece kulak verdikleri şüphelidir. Gerçekte, bilim kurulunun aldığı kararların şeffaf olması ve imza altına alınarak kamuoyunun dikkati çekilerek yayınlanması gerekir. Yine iddialar odur ki, bilim kurulunun tavsiyelerine pek uyulmuyor. Yetkililer, alınan kararlardan işine gelenleri uygularken, işine gelmeyenleri kulak arkası ediyorlarmış. Bilim kurulunun kararları doğrudan yayınlanmadığı için haklı olarak bu konuda istifhamlar var. Yine iddialar odur ki, bilim kurulunun birinci derecede tavsiye kararı, Türkiye genelinde en az 14 günlük bir karantina uygulamasının gerekliliğidir!

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Başkanlık ettiği kurul 26 bilim adamından oluşmaktadır. Gerçekten kariyerleri itibarıyla görevlerinin ehli olduklarına inanılan bu bilim adamlarının önerileri arasında genel bir karantina varsa, neden tatbik edilmiyor.

Milletimizin, Bilim Kurulunun çalışmalarını en iyi şekilde yürüttüğünden ve en gerçekçi yolları yetkililere önerdiğinden asla şüphesi yoktur. Milletçe, Bilim Adamlarının namuslarına güvenimiz sonsuzdur. Milletin güvenmedikleri arısında en başta siyaset erbabı gelir. Adalete güvenin yüzde 20 dolaylarında olarak telaffuz edildiği güzel yurdumuzda, siyaset erbabına duyulan güven ise yüzde 10 bile değildir!

Ancak ve maalesef, Bilim Kurulu’nun kararlarından çok birilerinin tepeden inme kararlarının uygulandığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. O zaman sormak gerekmez mi! Tavsiyelerini tutmayacak idiyseniz, BİLİM KURULUNU NE DİYE OLUŞTURDUNUZ!

Yazarın Diğer Yazıları