Koronavirüs Pandemisi yüzünden bir çok önemli etkinlikler ya iptal ediliyor, ya da güdük bir şekilde icra edilmektedir. 2020 yılı
MEVLANA
HAFTASI
etkinlikleri 7-17 Aralık günleri anasında icra edilecek. Türk – İslam tarihinin önemli şahsiyetlerinden biri olan Hz. Mevlana’yı tanımak ve tanıtmak için Konya’da her yıl Aralık ayında uluslararası mahiyette etkinlikler düzenlenir. Türkiye’nin 81 ilinden ve dünyanın bir çok ülkelerinden onbinlerce kişi etkinliklere katılır.
Türk mutasavvıfı ve düşünürü Mevlana, yüzlerce yıldır hoşgörü ve barışın sembolüdür. Mevlana’nın 747. Vuslat Yıldönümü kapsamında gerçekleşecek olan etkinlikler Mevlana Haftası olarak kabul edilen 7-17 Aralık tarihlerinde vatandaşlarla buluşacak.
İnsanları hoşgörüye, iyiliğe ve kardeşliğe çağıran ünlü bir tasavvuf alimi olan Mevlana’nın vuslata erişinin 747. yıl dönümü kapsamında gerçekleştirilen etkinlikler, Mevlana’yı anlama üzerine kurgulanıyor.
Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bünyesinde Hz. Mevlana’nın
747. Vuslat Yıldönümü
kapsamında gerçekleşecek olan
Mevlana
etkinlikleri 7-17 Aralık arasında düzenlenmektedir.
7 Aralık
2020
Pazartesi günü başlayan
Şeb-i Arus
Mevlana’yı Anma Törenleri
(Hz. Mevlâna’nın 747. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri)
17 Aralık Perşembe
gününe kadar devam edecek.
Şeb-i Arus;
sözlük anlamı olarak “düğün gecesi” anlamına gelmektedir. Mevlana, öldüğü günü
“Hakk’a vuslat”
(Yaradana kavuşma) olarak saymıştır ve bu günü düğün gecesi olarak ilan etmiştir.
Mevlâna Hazretleri
17 Aralık 1273 pazar günü Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu.
747 yıl önce hayata gözlerini yuman
Hz. Mevlâna Hazretleri
ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen
“Şeb-i Arûs”
diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ağlamamayı vasiyet ediyordu.
Şeb-i Arus Töreni
, Mevlevilikte
“Hamdım, Piştim, Yandım”
diyerek üç kelimeyle hayatını özetleyen
Mevlânâ Celaleddin-i Rumi
’nin ölümünü anmak için gerçekleştirilen törenlerdir. Bu törenler başta
Konya
olmak üzere yurdun birçok bölgesinde yapılmaktadır ve Mevlana yakından tanımak ve tanıtmak için her yıl düzenlenmektedir.
2020 Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Töreni, 747. Şeb-i Arus, Uluslararası Mevlana Anma Töreni bu yıl da Konya ilinde icra edilecek.
Hazret-i Mevlâna’nın
“İnsan yeterki iyilik arasın, onda kötü bir şey kalmaz.”
sözünden ilham ile 7-17 Aralık tarihlerinde yapılacak Mevlâna’yı Anma Törenlerinde, Hazret-i Mevlâna’nın hayatı, eserleri, tasavvufi görüşlerinden hareketle insana, doğaya ve manevî âleme bakışını anlamak ve anlatmak üzere bu yıl
İHSAN VAKTİ
vurgusu ile
ihsan ve iyilik
kavramı ele alınacaktır.
Mevlâna Celaleddin-i Rumi Hazretleri 30 Eylül 1207’de Türk boylarının yaşadığı Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Bu şehir bugün Afganistan sınırları içindedir. Annesi, Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun, babası Sultanu’l-ulema (bilginlerin sultanı) olarak anılan Bahâeddin Veled’dir. Devrin filozoflarından Fahreddin-i Râzi ile fikir ayrılıkları ve Moğol istilasının yaklaşıyor olması, Bahâeddin Veled ailesinin yakınları ile birlikte Belh’ten göç etmelerine neden olmuştur. Bu göç Bağdat, Mekke, Medine, Şam, Malatya, Erzincan ve Karaman’da bir müddet kaldıktan sonra, Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad’ın daveti üzerine, 3 Mayıs 1228 tarihînde Konya’da sona ermiştir.
“Ömrümün özeti şu üç sözdür:
Hamdım, piştim, yandım”
diyerek yaşamını bu üç kelimeyle özetleyen Hz. Mevlâna, bir müddet hasta yattıktan sonra 17 Aralık 1273 günü, Allah’a ve sevgili Peygamberine kavuşur. Ayrılığın sona erdiği bu geceye Mevlevîler
“ŞEB-İ ARÛS”
(Düğün Gecesi)
derler.
Hz. Mevlâna’nın eserleri arasında en meşhuru
Mesnevî’dir. Dîvân-ı Kebîr, Fîh-i Mâ-Fîh, Mecâlis-i Seb’a ve Mektûbât
adlı eserleri de bulunmaktadır.
Yaklaşık 26 bin beyit içeren ve altı ciltlik bir eser olan
MESNEVİ’DE
ayetler ve hadisler ışığında anlatılan hikâyeler, fıkralar, atasözleri vardır.
Mesnevî’den daha önce yazılmaya başlanan
Dîvân-ı Kebîr
adlı eseri ise Hz. Mevlâna’nın çeşitli zamanlarda söylediği gazel, terkib-i bent ve rubailerini ihtiva etmektedir. Yaklaşık 40 bin beyitten oluşmaktadır.
Fih-i Mafih
ve
Mecâlis-i Seb’a
adlı eserleri Hz. Mevlâna’nın sohbetlerini içerir.
Mektûbât,
Hz. Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled dâhil akraba, dost, emir ve vezirlere yazdığı 147 adet mektubu içerir.
Hazret-i Mevlâna eserlerini büyük bir çoğunlukla Farsça yazmıştır. Toplamda yüzbine yakın beyitten oluşan eserleri içinde Türkçe yazılmış beyit sayısı onbeşbin kadardır.
Eserlerini Farsça yazmış olması sebebiyle İranlılar Hazret-i Mevlana’nın Türk değil, Farisi olduğunu iddia ederler. Celaleddin Rumi’nin eserlerini farsça yazmasının iki önemli nedeni vardır: Birincisi, o bölge şehirlerindeki şairler, düz yazı yazan edebiyatçılar, felsefeciler ve mutasavvıflar gibi bilim adamları arasında, medreselerde farsça yaygındı. Oralardaki dersler genellikle farsça yapılıyor, eserler farsça yazılıyor hatta devletlerin resmi yazışmalarında farsça kullanılıyordu. Bilindiği gibi bu gelenek, Anadolu Selçukluları veziri Karamanoğlu Mehmet Bey’in 1277 yılında Türkçeyi resmi dil ilan eden
“Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda, mecliste, meydanda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye”
emrini içeren talimatnamesine kadar Anadolu Selçukluları’nda da devam etmiştir.
Hazret-i Mevlâna’dan bahsedilince akla gelen hususlardan biri de SEMA’DIR. Bunun için, öncelikle “SEMA”nın ne olduğunu bilmekte yarar vardır. MEVLEVİLERE AİT BİR ÂYİN ŞEKLİ OLAN SEMA, KÂİNATTA MEVCUT TÜM VARLIKLARIN DÖNMEKTE OLUŞLARINI ESAS ALIR. Bütün varlıkların aşk ve şevkle “HER ŞEY ASLINA DÖNER” esprisi içinde YÜCE ALLAH’A yönelerek döndükleri tasavvur edilir. SEMA DA, BU ESPRİ VE ANLAYIŞ İÇİNDE HAKKA YAPILAN MANEVİ BİR YOLCULUK OLARAK YORUMLANIR.
“Sema âyinleri ‘Naat-ı Şerif’in okunmasıyla başlar. ‘Ol’ emrini temsil eden kudüm sesinden sonra, ney taksimi başlar. Ney, kâinata ruh verilmesinin temsil edilmesidir. Sonra ‘Devr-i Veled’ başlar. Birinci devir Allah'ın; bütün cansız varlıkları, ikinci devir bitkinin, üçüncü devir ise hayvanların yaratışını anlatır. Şeyh, birinci selamın başlamasıyla hırkalarını çıkaran semazenlerle görüşür ve semazenler sıraya girer. Bu insaniyete doğuşu temsil eder. Semazenlerin giydiği kıyafetler, nefislerinin ölümünü temsil eder. Semaya başladıktan sonra sağ elin yukarıya, sol elin aşağı dönük olacak şekilde kolların iki yana açık olması, ‘Hak'tan alır halka dağıtırız, kendimize bir şey mal etmeyiz’ anlamına gelir. Semazenler, gezegenlerin hem kendi çevrelerinde, hem de güneşin etrafında döndükleri gibi dönerler. Semâzenlerin başlarındaki külâh, mezar taşına, sırtlarındaki hırkalar mezara, tennûre ise kefenine işarettir. Onlar dünyadan soyunmuş, gayb âleminin aşk pervaneleridir. Semahânenin sağ tarafı görünen, bilinen âlemdir, solu da görünmeyen bilinmeyen mana âlemi olarak yorumlanır.”
“SEMA’NIN NE ANLAMA GELDİĞİ” hakkında sunduğumuz bu kısa bilgiden sonra, günümüzde yapılan SEMA GÖSTERİLERİNE GELELİM. Bu işi, tiyatro gösterisine çeviren ekipler darılmasınlar amma, SEMA’DA ASIL OLAN RUH’TUR. Gösteriş için yapılan işlerde RUH OLMAZ!
Sema hali, aslında bir cezbe halidir. Cezbenin ne zaman geleceği belli değildir. Gelebilir de, gelmeye bilir de! Günümüzde oluşturulan ekipler tarafından düzenlenen SEMA GÖSTERİLERİ, İŞİN RUH YANINI DEĞİL, RUHSUZ YANININ TEZAHÜRÜDÜR. Hazret-i Mevlâna zamanında, özel olarak
SEMA AYİNLERİ
düzenlenmemiştir. Meclislerin, ruhani atmosferi içinde cezbeye kapılarak sema kendiliğinden başlatılmıştır. Mevlâna’nın dervişleri,
SEMA YAPMAK İÇİN DEĞİL,
aşka geldikleri için kalkıp dönmeğe başlamışlardır.
AŞK HALİ, ISMARLAMA GELMEZ. YAŞANAN BİR HÂLDİR. AŞKSIZ SEMA ÂLEMLERİ İSE,
RUHSUZDUR.
Bu gerçekleri bilmekte de yarar vardır.
İçinde bulunduğumuz MEVLANA HAFTASI kutlu olsun…