Zaman duyuyor veya televizyonlarda öğrencilerin öğretmenlere yönelik olumsuz hareketlerini izliyoruz.
Öğretmenin arkasına kuyruk takan mı istersiniz?
Altından sandalyesini çekerek onu zor durumda bırakan mı istersiniz?
Öğretmene karşı çıkan, kaba kuvvet kullanan mı istersiniz?
Olumsuzluğun her türlüsü var.. İzliyor ve geleceğimiz adına endişenin ötesinde kahroluyoruz.
Ne oldu bize? Bilemiyorum.. Çünkü biz böyle değildik.
Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum diyen Hz.Ali gibi bir önderi olan kültürümüz var.
Anne, babaların çocuğunu teslim ederken, öğretmenlere eti senin kemiği benim diyen bir kültürle yoğrulduk.
Biz, hocamın başucuna doğmayan güneşi neyleyim diyerek Hocası İsmail Fakirullah’ın vefatı üzerine bugün bile bilim insanlarının hayranlıkla baktıkları ünlü ışık düzeneğini kuran İbrahim Hakkı Hazretlerinin temel taşlarından birini oluşturduğu bir kültüre sahibiz ya da acı bir gerçek olarak sahiptik.
Yaklaşık 250 yıl önce yapılan bu ışık düzeneği bize öğrenci ve öğretmen arasındaki o ulvi, tarifi imkansız ilişkiyi tek başına göstermeye yetiyor.
Her yıl 21 Mart ve 23 Eylül’de gerçekleşen bu hadise, bize çok mesajlar veriyor.. Tabii ki almaya istekli olursak.
Umarım 23 Eylül’de (bugün) gerçekleşen ışık hadisesi kendimize gelmemiz, yani sahip olduğumuz kültüre bağlanmamız için bir başlangıç, bir kilometre taşı olur.
Umarım bunu yaparak yine İbrahim Hakkı Hazretleri gibi, çağlarından asırlar ötesinde ileride olan bilim insanları yetiştirip dünya bilim alemine armağan ederiz.