Türkiye’nin en güvenilmez kurumlarından biri olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Başkanı Sait Erdal Dinçer adındaki zat-ı muhterem, istatistikleri ve özellikle de enflasyonla ilgili olanları düşük göstermenin 84 milyonun hakkına tecavüz olduğunu anımsatarak böyle bir vebali asla işlemeyeceğini söylemesi
(TÜİK BAŞKANI GÜNAH MI ÇIKARIYOR) ESPRİLERİNE YOL AÇMAKTADIR.
Son günlerde, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından görevden alınacağı söylenen TÜİK Başkanının kendi kendisini aklama niteliğinde açıklamalar yapması pek şaşırtıcı geldi. Özellikle enflasyon rakamlarında resmi rakamlarla, piyasa arasında 3-5 puan oynasa yine de hoş göreceğiz ama, TÜİK’İN 2021 yılı için açıkladığı enflasyon yüzde 36, tarafsız kuruluşların tespiti ise yüzde 80’ler düzeyinde. Yani, bu kalıp, bu bedene sığmaz.
Nitekim, Dinçer’in açıklaması ile ilgili olarak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da: "Enflasyon hesabında ben 84 milyona karşı sorumluyum, bir yanlışa imza atarsam 84 milyonun hakkını yemiş olurum" sözlerine tepki göstererek: "84 milyonun zaten ahını aldınız, geriye vahı kaldı, daha ne kalsın" sözleri ile Dinçer’i eleştirdi.
Bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak, hükümetin talimatlarına uyarak enflasyonu gerçekten düşük göstermiş ise ben kendi hesabıma belirteyim, ahirette iki elim TÜİK Başkanı Dinçer’in yakasında olacak.
TARIM VE HAYVANCILIĞIN RUHUNA EL FATİHA!
Türkiye, bir zamanlar
TARIM VE
HAYVANCILIK ÜLKESİYDİ.
Tarımın stratejik ve ekonomik değerini kavrayan Osmanlı dönemi yöneticileri bile tarımsal öğretime gereken hassasiyeti göstermişlerdi. Osmanlı’da İlk Çağdaş Zirai Eğitim Kurumu olan Ziraat Mektebi 1847 yılında hizmete girmişti. Bu tarih, çağdaşlaşmanın etkinlik kazandığı, üretimde bilimsel metotların uygulanmaya çalışıldığı bir dönüşüm sürecinin başlaması olmuştur. Birçok alanda olduğu gibi tarımda kullanılan yöntemlerin güncellenmesine de bu dönemde teşebbüs edilmiştir. Bu doğrultuda 1846 yılı sonlarında ülkede yetiştirilen pamuğun endüstriyel kullanıma uygun hale getirilmesi için modern tarım tekniklerinin uygulandığı Amerika’dan uzmanlar getirtilmiştir. Ancak sonradan hedef genişletilmiş ve uzmanların bilgisinden tarımın her alanında faydalanma yoluna gidilerek, modern tarımı öğrenmek ve yaygınlaştırmak adına bir eğitim kurumu açılması kararlaştırılmıştır. Böylece 1847 yılında aynı zamanda ülkenin ilk faal mesleki-teknik okulu da olan
Ziraat Mektebi’nin
açılması çalışmalarına başlanmıştır. 1848 yılında öğrenci alınarak eğitim-öğretime geçilmiş ve daha ziyade uygulamaya yönelik bir programa sahip olan mektep, yaklaşık 4 yıl faaliyet göstermiştir. 1852 yılında ise beklenen faydanın sağlanamadığı gerekçe gösterilerek kapatılmasına karar verilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti döneminde de bizzat
Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN
direktifleri doğrultusunda tarım ve hayvancılık çalışmalarına önem verilmiş, Osmanlı döneminde açılmış olan Halkalı Yüksek Ziraat Okulunun yerine 1930 yılında Ankara Yüksek Ziraat Okulu açılmıştır. Alman Ziraat Fakülteleriyle aynı eğitim sistemini benimseyen bu okul daha mezun vermeden üç yıl sonra Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne dönüştürülmüştür. Yine Atatürk’ün direktifleriyle 2524 sayılı kanunla Cumhuriyet’in 10. Yılında 30 Ekim 1933 tarihinde Yüksek Ziraat Enstitüsü açılmıştır.
Türk tarımını modernleştirmek, sorunlarını bilimsel açıdan görmek ve çözmek, Türk tarımına hizmet edecek Ziraat Yüksek Mühendisleri yetiştirmek ve bu alanda eğitim-öğretim ve araştırma yapmak amacıyla kurulan Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün bünyesinde, Ziraat, Orman, Veteriner, Tabii İlimler ve Ziraat Sanatları Fakülteleri yer almıştır. Bu enstitünün eğitim ve öğretim sistemi, ilk iki yarılı kapsayan 10 aylık sürekli stajla birlikte 8 yarıyıl, yani 4 yıllık genel ziraat öğretimi esasına dayandırılmıştır.
1946 yılında çıkarılan 4936 sayılı yasa ile Türkiye üniversitelerine yeni bir yapı kazandırılarak ve özerklik verilerek İstanbul, İstanbul Teknik ve Ankara Üniversiteleri kurulmuştur. Yüksek Ziraat Enstitüsü ise 1948 yılına kadar öğretimine devam etmiş Ziraat ve Veteriner Fakülteleri Ankara Üniversitesine, Orman Fakültesi İstanbul Üniversitesine bağlanmıştır. Enstitü bünyesindeki Tabii İlimler Fakültesi Fen Fakültesi, Ziraat Sanatları Fakültesi ise Ziraat Fakültesi ile birleştirilmiştir.
1948 yılında yeni bir disiplinle Ankara Üniversitesi bünyesi içinde Türk yüksek öğretim hayatına katılan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi ülke tarımının gelişmesine önemli katkılarda bulunmuş, Ziraat Yüksek Mühendislerinin ve bilim adamlarının yetiştirilmesinde önemli rol oynamıştır.
Özellikle 1955 yılına kadar ülkemizin tek ziraat fakültesi olarak görevini sürdüren Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi daha sonra; sırası ile Ege, Atatürk, Çukurova Üniversitelerini kuran, bunların Ziraat Fakültelerini geliştiren ve diğer Ziraat Fakültelerinin kuruluşlarında da katkıda bulunan “ana fakülte” olmanın sorumluluğunu ve onurunu taşımaktadır.
1980’li yıllara kadar tarım ve hayvancılıkta kendisine yeterli bir ülke olan Türkiye’de,
Tarımda çöküş, 1980 yılında, 24 Ocak kararları ile başlamıştır.
1980’li yıllara kadar tarımda ve hayvancılıkta kendi kendine yeten ve sayıları iki elin parmağını geçmeyen ülkeler arasında Türkiye de bulunuyordu. O zamandan bu zamana uygulanan neoliberal politikalar, tarımdaki kopuşu hızlandırmış ve
Türkiye’nin bir tarım ve hayvancılık ülkesi olmaktan çıkmasının yolunu açmıştır. Tarımda Buğdaydan mısıra, soyadan tütüne, canlı hayvandan kırmızı ete, nohuttan mercimeğe, hatta samana kadar neredeyse her ürünü ithal etmeğe başlarken, et ithalatı da almış yürümüştür. Bunun böyle olması sebeplerinin başında büyükşehir yasalarıyla çok sayıda köylerin, mahallelere dönüştürülmesi, tarımla uğraşan nüfus yüzde 20’lerden, yüzde 8’lere kadar gerilemesi olmuştur.
Tarımın sosyoekonomik yönünden ziyade, sadece kâr-zarar hesapları yapılarak ithalat öne çıkarılmış, tarım alanları ile meralar peyderpey ranta kurban edilerek, yapılaşmaya, toplu konutlara, enerji santrallerine, maden ve taş ocaklarına açılmıştır. Gelinen noktada, kazanamadıkları ya da ranta kurban giden tarlalarından yeterli verimi alamadıkları için köylüler, Belçika büyüklüğündeki bir alan kadar tarım alanını terk ederek şehirlerin çeperlerine yerleşmiş, üretici konumunda tüketici konumuna düşürülmüşlerdir.
Bugün için tarımın ve hayvancılığın içine düştüğü durumun en önemli gerekçesi etkililerin ve yetkililerin basiretsiz tutumları olmuştur. Bu bakımdan bizlere de
“TARIM VE HAYVANCILIĞIN RUHUNA EL FATİHA”
demekten başka yapacak bir şey kalmamış, demektir.
BUGÜN KARNE GÜNÜ CANIM SIKILIR!
2021/2022 ders yılının sömestri tatili geldi çattı. Öğrenciler, 21 Ocak 2022 günü karnelerini alarak 7 Şubat 2022 gününe kadar tatile girdiler. Yarıyıl tatili başlarken sayıları milyonlarla ifade edilen öğrenciler karnelerini aldılar. Özellikle karnelerin verilmesi beni nostaljik duygulara kaptırdı. Benim ve akranlarımın öğrenci oldukları 50-60 yıl öncelerine götürdü. O yıllarda, bir ders yılı içinde 3 karne verilirdi. İlk iki karnede 15’er gün tatilimiz vardı. Üçüncü karne ise yılsonu karnesiydi. Dolayısıyla yılsonu tatili başlardı.
Doğrusunu isterseniz, başarılı bir öğrenci değildim. Bu bakımdan, karne alınacak günler canım çok, hem de pek çok sıkılırdı. Derslerime çalışmazdım, daha doğrusu pek çalışma fırsatı bulmazdım. Çünkü küçük yaştan itibaren matbaada mürettip olarak çalışmaktaydım. Okul çıkışlarında matbaaya giderdim. Genelde Cumartesi ve Pazar günleri de matbaada çalışırdım. Belki kendimi sıksaydım matbaada çalışmaktayken bile okulda da başarılı bir öğrenci olabilirdim. Ama okulda kendimi hep iğreti gördüm. Bazı dersleri sevdiğim, ilgilendiğim için çalışırdım. Çalıştığım derslerden 9, 10 aldıklarım olurdu. Amma çalışmadığım derslerden 1, 2, 3 aldığım da çoktu.
Daha 2 yaşındayken memur olan babam Hüsnü Arıtürk Rahmet-i Rahman’a kavuşmuştu. Dedem Hacı Salih Çeto (babamın babası) da ben 5-6 yaşlarındayken rahmete kavuştu. Dedem vefat ettiğinde en büyüğümüz (Ağabeyim) 12-13 yaşlarındaydı. 2 yaş büyüğüm (ablam) ve ikiz kardeşimle birlikte 5 yetim çocuktuk. Dedem, o yıllara göre zengin sayılırdı amma, sonuç itibarıyla hazıra dağ dayanmazdı. Bu yüzden bir taraftan çalışırken, bir taraftan da sözde okuyorduk.
Oysa memuriyete intisap etmek için olmasa bile okumak, yüksek tahsilli olmak yaşadığımız yüzyılın en temel gereksinimlerinden biridir. Su kadar, ekmek kadar, hatta soluduğumuz hava kadar zaruri bir ihtiyaçtır. Bir ara, kendi kendime yarım kalan tahsilimi tamamlamağa karar verdim. İmam Hatip Lisesini hariçten bitirdim. Amacım, açık öğretim yoluyla yüksek tahsil yapmaktı. Amma, sorunlar fırsat vermedi. Araya çeşitli engeller çıktı. Eşim kanser denilen menhus illete yakalanmıştı. 10 yıl süreyle bir ayağımız Siirt’te, bir ayağımız Adana’da Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesinde oldu. Siirt-Adana arasında mekik dokuduk. Sözün özü, yüksek tahsil yapamamış olmaktan dolayı kendimi hep yarım hissettim. Şimdi de kendi kendime yarım insan gözüyle bakıyorum. Hatta yıllar önce yazdığım bir şiirimle bu duygularımı vurguladım. Yeri gelmişken, karnelerinde zayıfları olan öğrencilere üzülmemelerini ve çalışarak telafi etmelerini, mutlaka, ama mutlaka yüksek tahsil yapmanın günümüzün olmazsa olmazlarından olduğunu anımsatarak, kendimle ilgili
(BEN BİR YARIM ADAM)
şiirimle yazımı noktalıyorum:
BEN BİR YARIM ADAM, YARIM GAZTECİ
YARIM BİR YAZARIM, BAKARSAN SÖZDE
YARIM ŞÂİR, YARIM POLİTİKACI
EMEKLİ BİR MEMUR, KİMLİĞİM İŞTE
TEDBİRİ, TAKRİRİ, TAHSİLİ YARIM
GEÇİMİ, SEÇİMİ, BİÇİMİ BİLE
HEP YARIDA KALAN SAKAT BİR İNSAN
DERTTEN KURTULUR MU, ÇABA NAFİLE
HEP YARIMDA KALDIM BUGÜNE KADAR
NE TAM AKILLIYIM, NE DELİYİM TAM
SÖYLER MİSİN DOSTUM, NE İŞE YARAR
BENİM GİBİ BÖYLE YARIM BİR ADAM
TAŞLAMA
“ANANI AL, ÖYLE GİT”,
TARIM POLİTİKAMIZ
MİLLETİMİZİ NASIL
KANDIRIRLAR BAKINIZ
TARIMDA DA GÖBEKTEN,
BAĞLIYIZ AVRUPA’YA
BİR ZAMANLAR BİZ NASIL
BAĞLIYDIKSA NATO’YA
AĞLAMAKTA YILLARDIR,
ÇİFTÇİLERİN ANASI
BAĞIMSIZ MI SÖYLEYİN,
TARIM POLİTİKASI
“EK” DEDİKLERİ NEYSE,
ANCAK ONU EKERİZ
ARTIK TOHUMU BİLE,
AVRUPA’DAN BEKLERİZ
İŞSİZLİK TIRMANIYOR
HANİ NERDE İSTİHDAM
HER ÜÇ KİŞİDEN BİRİ
İŞ ARAYAN BİR ADAM
SANAYİ TESİSLERİ
KURULMALI ÜLKEDE
SANAYİ OLMAYINCA
İŞSİZ ARTAR ELBETTE
TARIM ÜLKESİ DİYE
ÖVÜNÜRDÜK BİR ZAMAN
ŞİMDİ İTHAL EDİLİR
OLMUŞTUR HATTA SAMAN
HAYVANCILIK DA ÖLDÜ
TARIM DAHİ ÖLMÜŞTÜR
DIŞA BAĞIMLIYIZ HEP
EKONOMİ ÇÖKMÜŞTÜR
HAYVAN İTHAL EDERİZ
HATTA SAMANI BİLE
HAYVANCILIK VE TARIM
KATLEDİLDİ ÜLKEDE