Putlara Karşı Hakikati Savunan Adam: Habib-i Neccar
Hatay denince akla yalnızca medeniyetler mozaiği gelmez bu topraklar aynı zamanda inancın, sadakatin ve hak uğruna verilen mücadelenin de sessiz tanığıdır. Antakya'nın kalbinde yükselen Habib-i Neccar Camii, işte bu tanıklığın en güçlü sembollerinden biridir.
Kur’an-ı Kerim’de Yasin Suresi’nde kıssası anlatılan Habib-i Neccar, sıradan bir insan değil; peygamber görmeden peygambere iman etmiş, hakikati bedel ödeyerek savunmuş büyük bir şahsiyettir. Rivayetlere göre, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.s) dünyaya teşrifinden yaklaşık 600 yıl önce iman etmiş, Hz. İsa’nın (a.s) gönderdiği elçilere sahip çıkmıştır.
Hz. İsa (a.s), puta tapan Antakya halkını hak dine davet etmek ve son peygamberin geleceğini müjdelemek üzere iki havarisini bu şehre gönderir. Bu elçiler, Antakya’da Habib-i Neccar ile karşılaşır. O, körü körüne inanmaz; delil ister. Havariler ise Allah’ın izniyle hastaları iyileştirdiklerini, körleri gördürdüklerini, ölüleri dirilttiklerini söyler.
Habib-i Neccar’ın cüzzamlı bir çocuğu vardır. Bu sebeple ailesiyle birlikte şehrin dışında, toplumdan uzak bir hayat sürmektedir. Elçiler dua eder ve çocuk Allah’ın izniyle iyileşir. İşte bu mucize, Habib-i Neccar’ın kalbini hakka açar. İman eder. Yetinmez; imanını açıkça savunur.
Ancak hakikat her zaman alkışlanmaz. Antakya’nın putperest kralı, Hz. İsa’nın elçilerini zindana attırır. İnançlarından vazgeçmeleri için baskı uygular. Ne havariler ne de Habib-i Neccar geri adım atar. Sonuç bellidir: Hak yolunda şehadet.
Habib-i Neccar, inandığı değerler uğruna canını verenlerden olur. Onunla birlikte Hz. İsa’nın havarileri Yahya ve Yunus da putperestler tarafından şehit edilir. Bugün bu üç kutlu ismin kabri, Antakya’daki Habib-i Neccar Camii’nin bahçesinde yan yana durur.
Antakya, 636 yılında İslam orduları tarafından fethedildiğinde, bu hatıra unutulmaz. Hz. Ömer döneminde, komutan Ebu Ubeyde bin Cerrah tarafından, Habib-i Neccar’ın ve havarilerin medfun bulunduğu yere bir cami inşa ettirilir. Bu cami, yalnızca bir ibadet mekânı değil; Anadolu’da inşa edilen ilk cami olma özelliğini de taşır.
Bugün Habib-i Neccar Camii’ne bakarken sadece taş ve duvar görmeyiz. Orada, imanın bedelini ödemiş bir insanın hikâyesi, hakikatin karşısında eğilmeyen bir duruş ve çağları aşan bir mesaj vardır.
Habib-i Neccar bize şunu hatırlatır:
Hakikat, çoğu zaman yalnız savunulur.
İman, bazen bedel ister.
Ama samimiyet, asla kaybolmaz.
Hatay’ın yıkıntıları arasında hâlâ ayakta duran bu ruh, bize hem geçmişi hem de bugün kim olmamız gerektiğini fısıldamaya devam ediyor.
Bakmadan Geçme