- Haberler
- MİLLİ BAYRAMLAR NOSTALJİSİ!
MİLLİ BAYRAMLAR NOSTALJİSİ!
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının yıldönümü kutlamaları etkinlikleri start alırken, geçmiş yıllardaki milli bayram kutlamalarıyla ilgili bir nostalji yaptım.(Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer) deyiminde olduğu gibi yaşadığım duygu dolu
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının yıldönümü kutlamaları etkinlikleri start alırken, geçmiş yıllardaki milli bayram kutlamalarıyla ilgili bir nostalji yaptım. (Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer) deyiminde olduğu gibi yaşadığım duygu dolu nostaljiyi okuyucularımla paylaşmak istedim.
Biz, Siirt’in yerlileri, milli bayramlara Siirt Arapçasıyla
“İD İL MİLLİ”
derdik. Birçok Siirt’çe deyim gibi, bu deyim de artık pek kullanılmaz, hatta bilinmez oldu.
Geçmiş yıllarda, Milli bayramlarda Şehrimizde büyük coşkular yaşanırdı. İstisnasız, çarşının bütün esnafları
ŞANLI
BAYRAKLARIMIZI
iş yerlerine asarlardı. Bayraksız dükkân yoktu. Hatırlıyorum da, Helvacılar Çarşısındaki dükkânlarımızda milli bayramlarda rahmetli dedemin ve kardeşlerinin yaptıkları ilk iş şanlı bayraklarımızı asmak olurdu.
Yine o yıllarda belediye zabıtası iş yerlerini tek-tek dolaşır, Bayrak asmamış olanları ikaz ederlerdi. Hiçbir esnaf, kasıtlı olarak ve bilerek Bayrak asmak işini ihmal etmezdi. Siirtliler,
Mustafa Kemal
ATATÜRK’Ü DE ÇOK SEVERLERDİ.
Atatürk’ün devrimlerini öncelikle benimseyen Şehirler arasında, Siirt başı çekerdi.
1930’lu 40’lı yıllara ait fotoğraflara bakın. Siirtli gençlerin tümüne yakını fötr şapka kullanırlardı.
ATATÜRK’TEN bahsedilirken “GAZİ PAŞA
HAZRETLERİ”
deyimi yaygın olarak kullanılırdı.
Tıpkı dini Bayramlar gibi, Siirtliler evlerinde milli bayram hazırlıklarını en az 1-2 hafta öncesinden başlatılırdı. Bu hazırlıklar, genelde okullara giden çocuklara kıyafet sağlamak açısından olurdu. Milli bayramlarda okullara giden çocukların giyim, kuşamlarına büyük önem verilirdi. O yıllarda, Şehrimizde sayıları az da olsa okullar arasında büyük bir rekabet vardı. Bu yarış, bu rekabet milli bayramlarda özellikle geçit törenlerine endeksliydi. Bayramdan sonra her okulun öğrencileri resmigeçitte en güzel geçen okulun, kendi okulları olduğunu iddia ederlerdi. Bu konuda her okulun öğretmenleri de kendi okullarını sahiplenirlerdi. 23 Nisan, okulların kılık kıyafet açısından yarıştıkları bayramdı. 19 Mayıs ise sportif faaliyetler açısından okullar arası bir yarışmaya dönüştürülürdü. Cumhuriyet Bayramı, adeta dini bir bayram gibi telakki edilir ve saygı görürdü. Milli bayramların gözdesiydi. En şaşaalı kutlamalar bu bayramda gerçekleştirilirdi.
Eski Milli Bayramları, sözün tam anlamıyla özlüyorum. Terör öncesi yıllarda,
SİLÂHLARIN GÖLGESİNDE OLMAYAN, O ESKİ MİLLİ BAYRAMLARI… Bizim Siirtlilerin tabiriyle “İD-İL MİLLİ” dediğimiz o güzel günleri…
Okul yıllarında, bayram günlerini iple çekerdik. O yıllarda, bayram hazırlıkları, bayram kutlamaları gerçekten bir başkaydı. Sivil, Asker, polis bütün vatandaşlar birbirine karışıktı. Zaten, Şehrimizde bulunan polis sayısı da hayli azdı. Anneler, Babalar, Bayram geçitlerine katılan çocuklarını görmek için Bayram alanlarına akın ederlerdi. Simitçiler, seyyar satıcılar, mevsimine göre yine seyyar dondurmacılar bayram kutlamalarının yapıldığı alanın hemen içinde konuşlanır, öğrencilere ve vatandaşlara satış yaparlardı. Onlar da, Bayram günlerini iple çekerlerdi. Çünkü Bayram günleri onlar için, iş günleri, aş günleri, kazanç günleri demekti.
Bizim çocukluk yıllarımızda, ilk hatırladığım, bugünkü Saraçoğlu Yuvası karşısındaki Atatürk Büstünün çevresinde yapılan Bayramlardı. Sonra, Şehir aşağılara kaydı. Bayramlar da
“MEYDEN IT TAYYARA = TAYYARE MEYDANI”
denilen, bu gün Subay Gazinosunun bulunduğu yere intikal etti. O zamanlar, ne tören alanlarına gireceklerin önünde barikatlar, ne de arama yapan güvenlik görevlileri vardı. Hatta Valilerin, Garnizon Komutanlarının yanlarında koruma bile olmazdı. Bir ihtiyaçları olsa, en yakınları durumundaki şoförlerine söyler, bu şekilde ihtiyaçlarını karşılamış olurlardı.
Ama 1984’lü yıllardan sonra, terör olaylarının başlamasıyla işin rengi değişti. Başka illerde bilemiyoruz ama Bölgemiz illerinde
MİLLİ BAYRAMLAR ARTIK SİLÂHLARIN GÖLGESİNDE
KUTLANMAKTA.
Gerçekten, bu durum şahsen bana büyük sıkıntı veriyor. Bir milli bayramı, silâhların gölgesinde kutlamak, yürek dağlayıcı değil mi!
VE SİLAHLARIN GÖLGESİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN HER MİLLİ BAYRAMDA TERÖRE LANET OKUMAMAK MÜMKÜN MÜ!!!
Kendi kendime düşünüyorum da, acaba, yine güvenlik görevlilerinin barikatlar kurmadıkları, tören alanlarına girmek isteyenlerin üstlerini, başlarını aramadıkları o eski bayramları bir daha görmek, yaşamak mümkün olacak mı!
Bizim neslimiz, dini bayramlar gibi, milli bayramları da dolu-dolu yaşadı. Son yıllardaki bayram törenlerini görünce ister istemez
“nerede o eski bayramlar”
demekten kendimizi alamıyoruz!
Evet, geçmiş yıllardaki milli bayramlarımızı özlüyorum. (Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer) özdeyişinde olduğu gibi…
ANEKDOT
Şehrimizde, Siirt Lisesinin kurulduğu ilk yıllarda, çarşaflı bir kadın, okulun önüne gitmiş. Her ne içinse, okulda okuyan oğlunu görmesi ve konuşması gerekiyormuş. Kendi aralarında sohbet eden bir grup Siirtli genç görmüş. Türkçe bilmediği için onlara Arapça olarak sormuş. Biz, sorduğunun Türkçe tercümesini vermekle yetinelim:
-Çocuklar, Mehmet nerede? Onu bana çağırır mısınız?
demiş.
Gençler, kadının bahsettiği Mehmet’in hangi Mehmet olduğunu kestirememişler.
-Teyze, bizim okulda birçok Mehmet var. Senin oğlun hangisi, soyadını söyle, çağıralım
diye cevap vermişler.
Kadın, oğlunun soyadını vereceği yerde büyük bir gururla ve Arapça olarak cevap vermiş:
-EŞEM MO TIRIFO MEMEDİ. AYNALLA U EYNIL NEBİ ELE MEMET U ISEM MEMET! DEVM U DEİM BAYRAK IT TÜRKİYE UVE BİT MEMET.
Türkçe olarak kadının söylediklerini şöyle tercüme edebiliriz:
-Nasıl Mehmet’imi tanımazsınız. Allah ve Peygamber nazardan korusun. Devamlı olarak Türkiye Bayrağını taşıyan benim oğlum Mehmet’tir.
Meğer kadının oğlu, milli bayramlarda, Okulun
BAYRAĞINI
taşıyan öğrenciymiş. Tabii, kadının bu tarifi üzerine, arkadaşları Mehmet’i tanımış ve hemen çağırmışlar. Ama lise hayatı boyunca da Mehmet’e, hep Annesinin sözleriyle takılırlarmış:
-AYNALLA ELE MEMET U ISEM MEMET, DEV U DEİM BAYRAK IT TÜRKİYE UVE BİT MEMET!
Bu anekdotun en önemli vurgusu, Türkçe dahi bilmeyen Siirtli Annenin, bir okul adına dahi olsa, Türk Bayrağını taşımanın ne büyük bir şeref olduğunu idrak etmesi ve oğlunun Bayrağı taşımakla görevlendirilmesinden duyduğu gurur olsa gerek…
TAŞLAMALAR
TÜRKİYE İTTİFAKI
ÖZLENEN İTTİFAKTIR
SEKSENİKİ MİLYONU
KUCAKLAMAK GEREKTİR
CUMHURBAŞKANI ELBET
TÜM MİLLETİN BAŞIDIR
AYRIM-GAYRIM YAPANIN
BİL GÖZLERİ ŞAŞIDIR
NE CUMHUR İTTİFAKI,
NE MİLLET İTTİFAKI
BİZE GEREKLİ OLAN
TÜRKİYE İTTİFAKI
SEKSENİKİ MİLYONU
KUCAKLAYAN ZİHNİYET
BU ÜLKENİN BEKASI
İÇİN GEREKLİ ELBET
Bakmadan Geçme





