Macarlar ve Yunanlar Arasındaki Fark
Tarih bazen bir milletin büyüklüğünü zaferlerinde değil, mağlubiyet karşısındaki duruşunda gösterir. Bazı toplumlar hüsranı vakarla taşır, bazıları ise yüzyıllar geçse de aynı yaranın içinden konuşur. Macarlar ile Yunanların Türklerle ilişkisine bakınca bu fark bütün açıklığıyla görülüyor.
Budin’in son valisi Abdurrahman Abdi Paşa, 1686’da şehri müdafaa ederken kılıcı elinde şehit düştüğünde, Macarlar bu yiğide “Kahraman düşmandı, rahat uyusun” sözleriyle hürmet göstermişti. Düşmanına saygı duyabilmek, herkesin harcı değildir. Hele ki bu söz, asırlar sonra bir milletin hafızasından çıkıp taşta can buluyorsa… Macarlar, Osmanlı idaresi altında yüzyılı aşkın süre yaşamış olsalar da tarihe kinle değil, adaletle bakmayı başardılar.
Fakat aynı zarafeti Yunan tarihinde görmek kolay değil. Beş yüz yıl süren Osmanlı hâkimiyeti boyunca inanç özgürlüğünü koruyan, kiliselerini yaşatan bir toplumun; 1919’da İzmir’i işgal ederken Türk bayrağını çiğnetmesi tarihin acı bir ironisidir. Bu davranışı, 9 Eylül 1922’de Atatürk’ün aynı köşke girerken gösterdiği tavırla yan yana koyunca fark daha da çarpıcı hâle geliyor. Atatürk’e girişe Yunan bayrağı serildiğinde verdiği cevap hâlâ kulaklarımızda:
“O hata etmiş. Bir milletin istiklalini temsil eden bayrak çiğnenmez.”
İşte devlet terbiyesi, işte medeniyet farkı…
Bugün Yunan askerî okullarında zaman zaman duyulan, Türklere hakarete varan marşlar da aynı ruh hâlinin devamıdır. Bu yalnızca bir dil sürçmesi ya da gençlik heyecanı değil; toplumun bilinçaltında biriken tarihî komplekslerin dışavurumudur.
Bu psikolojinin izlerini, ne yazık ki güncel diplomatik davranışlarda da görüyoruz. Azerbaycan’dan Türkiye’ye gelirken düşen uçakta yirmi askerimizi şehit verdiğimiz gün, Yunan Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı paylaşımı çok büyütmemek gerek; çünkü mesele diplomasi değil, tarihsel bir ruh hâlidir. Bazı milletler yas gününde susmayı bilmez; çünkü acı karşısında ne yapılacağını öğreten bir devlet geleneğine sahip değildir.
Bugün Avrupa’nın güvenlik denkleminde taşlar yeniden yer değiştirirken, olası bir krizde Yunan halkının Türkiye sınırına yönelebileceği açıkça konuşuluyor. Belki o gün, beş asır boyunca Osmanlı’nın gösterdiği hoşgörüyü daha iyi anlayacaklar. Belki de tarih, herkes için olduğu gibi onlar için de kaçınılmaz bir ders verecek.
Macarların yaptığı gibi düşmanına saygı duymak, bir milletin büyüklüğünü gösterir. Yunanların tarihe dönük tavrı ise daha çok korkularından beslenen, geçmişle hesaplaşamayan bir ruh hâlini anlatıyor.
Tarih öyle bir aynadır ki, herkes kendi suretini görür. Macarlar kendilerindeki asaleti görmüş; Yunanlar ise hâlâ gölgeyle kavga ediyor.
Benzer bir tabloyu günümüzde Suriyeli mülteciler konusunda da görmek mümkün. Türkiye, milyonlarca insanı kucak açtı, onlara barınma, sağlık ve eğitim imkânı sundu. Ancak bazıları memnun ayrılmadı, haklı olarak şikâyetlerde bulundu, haksız olarak da eleştirdi. Misafirperverlik sınır tanımaz ama nankörlük ve vurdumduymazlık her zaman kolay affedilmez.
Bakmadan Geçme