- Haberler
- Siirt Haber
- Liyakat ve Dürüstlük Perspektifinden Siirt'te Kamu Hizmeti ve Milletin Parası!
Liyakat ve Dürüstlük Perspektifinden Siirt'te Kamu Hizmeti ve Milletin Parası!
Kamu makamları emanet mi, ganimet mi? Siirt'te son yıllarda sıkça tartışılan kayırmacılık, adamcılık ve liyakat sorunu bu yazıda vicdan terazisine yatırılıyor. Okuyan herkesin kendine şu soruyu soracağı bir yüzleşme: 'Bu koltuklar kimin adına, kimin için?'
Nepotizm, kronizm, favoritizm, klientalizm, tokenizm ve patronaj gibi uygulamalar; yalnızca kamu yönetimini zedelemekle kalmaz, aynı zamanda meşruiyete ve adalet duygusuna olan toplumsal güveni de derinden yaralar. Bu hastalıklar yaygınlaştıkça devlet düzeni sarsılır, milletin huzuru yara alır.
Oysa kamu yönetimi; devlet düzeninin ve toplumsal barışın sağlanmasında vazgeçilmez bir araçtır. Bu düzenin ayakta kalmasını sağlayan iki temel taş vardır: liyakat ve dürüstlük.
Liyakat; göreve ehil, bilgili ve yetkin kişilerin getirilmesini sağlayarak adaleti ve verimliliği tesis eder.
Dürüstlük ise kamu görevinin kişisel çıkar için değil, millete hizmet amacıyla yürütülmesini garanti altına alır. Bu da beraberinde hesap verebilirlik ilkesini getirir.
Aslında liyakat anlayışının ortaya çıkış nedeni, büyük ölçüde kayırmacılığın doğurduğu adaletsizliklere karşı bir arayıştır.
Nepotizm (akraba kayırmacılığı), kronizm (eş-dost kayırmacılığı), patronaj ve ganimet sistemi gibi uygulamalar; liyakat sisteminin hakkaniyetle işlemesinin önündeki en büyük engellerdir.
Kronizm; görevin ehline değil, yakın olana verilmesidir.
Ganimet sistemi ise iktidarı ele geçirenlerin, kamu görevlerini bir “kılıç hakkı” gibi görerek siyasal sadakat temelinde dağıttığı bir anlayıştır.
1932 yılında William Learned Marcy’nin söylediği “Ganimetler zafer kazananlara aittir” sözü, siyasi zaferlerin ardından bürokrasinin ganimet gibi paylaşılabileceği yönünde tartışmalara yol açmıştır. Bu anlayış; kamu görevlerinin liyakatle değil, siyasi tercihlere göre yeniden dağıtılmasını meşrulaştırmıştır.
Patronaj sistemi ise bu durumun kurumsallaşmış hâlidir. Liyakat dışılığın ve kayırmacılığın sistemli bir biçimde sürdürüldüğü, adeta örgütlü bir adamcılık düzenidir.
Siirt Özelinde Bir Vicdan Muhasebesi
Gelelim Siirt’e…
Bu topraklar, Anadolu irfanının en yoğun yaşandığı coğrafyalardan biriydi. Ticaret yapan büyük mal tacirlerine “Bu mallar kimin?” diye sorulduğunda, verilen cevap manidardı:
“Buyur, bana emanet.”
Büyük hanların en görünür yerlerinde “Mülk Allah’ındır” yazardı. Bu söz, sadece bir süs değil; bir ahlak anlayışının özeti idi.
Bugün ise ne yazık ki bazı bürokratlar, atandıkları makamların emanet olduğunu unutmuş, adeta o koltukların sahibi gibi davranmaya başlamıştır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın “Biz milletin efendisi değil, hizmetkârıyız” sözüyle taban tabana zıt bir görüntü ortaya çıkmaktadır.
Öyle bir noktaya geldik ki; bürokratların “A yakınına” girebilmek için sergilenen tavırlar artık güldürüyor.
Birinin konuşmasını ya da yazısını gördüğünüzde sanırsınız ki yapılan projeler kendi cebinden finanse edilmiş!
Oysa gerçek çok açık:
Bu projeler kamu kaynağıyla, yani milletin parasıyla yapılıyor.
Millete ait hizmetleri, yine millete anlatmak için yapılan gereksiz tanıtım harcamaları ise ayrı bir israf kalemi olarak karşımızda duruyor.
İnsanın sorması geliyor:
Ne olduk, nereye gidiyoruz?
Yoksa bürokratlar da seçime mi girecek, bizim haberimiz mi yok?
Liyakat ve dürüstlüğün yeniden merkeze alınmadığı hiçbir kamu düzeni uzun ömürlü olamaz.
Unutulmamalıdır ki makamlar geçici, emanet bilinci ise kalıcıdır.
Bakmadan Geçme