Sende mi Brütüs? – Sokrates'ten Roma'ya, Siirt'ten Bugüne Klientelizmin Anatomisi
Sokrates, Atina sokaklarında dolaşıp gençlerle tartışırken aslında yalnızca felsefe yapmıyordu aynı zamanda demokrasinin, daha doğrusu çoğulcu demokrasinin kırılgan yanlarını da ortaya koyuyordu.
Bugün hl tartıştığımız temel bir uyarıyı yüzlerce yıl önceden yapmıştı:
'Siyaset, ehliyet değil retorik işine dönüşürse, devleti laf ustaları yönetir.'
Ona göre bunun birkaç kaçınılmaz sonucu vardı:
1. İş üretmeyen, sadece konuşan profesyonel siyasetçiler ortaya çıkar.
2. Bu siyasetçiler bürokraside kendilerine bağlı bir kadro oluşturur; hesap verebilirlik çöker.
3. Siyaset, seçim ekonomisinin zorunlu bir parçası olarak para babalarına bağımlı hle gelir.
4. Fonlanan siyasetçi, halkı değil fonlayanı dinler; kararlar millet için değil 'patronaj' için alınır.
Bugün bazı ülkelerde, bazı şehirlerde gördüğümüz krizlerin kökleri aslında bu dört maddeden başka bir şey değildir.
⸻
Sezar'ın Hançerinde Gizli Devlet Aklı
Roma Cumhuriyeti de aslında aristokratik bir demokrasi idi. Konsüller seçilir, bir yıl görev yapar, sonra yerlerine yenileri gelirdi. Fakat Sezar, askeri dehası, fetihleri ve halk üzerindeki etkisiyle bu düzeni zorlayan bir figüre dönüştü. Bir noktadan sonra, Roma'yı kendisinden sonra oğluna bırakabileceği bir hanedana dönüştürmek istediği anlaşıldığında, devlet aklı harekete geçti.
Ve o tarihe kazınan an…
23 hançer…
Her biri bir seçkinin eli…
Ve en ağır darbe, en güvendiği dostundan…
Sezar'ın 'Et tu Brute? – Sende mi Brütüs?' sözü hafızalara kazınmış olsa da aslında hikyenin devamı daha çarpıcıdır. Çünkü Brütüs, Sezar'ın cansız bedenine eğilip fısıldar:
'Seni çok seviyorum, ama Roma'yı daha çok seviyorum.'
Bu cümle, devlet aklının bin yıllık bir ilkesidir:
Adalet, hiçbir kişiye feda edilemez.
⸻
Klientelizmin Modern Yüzü: Al Gülüm Ver Gülüm Siyaseti
Bugün literatürde 'klientelizm' şu şekilde tarif edilir:
Siyasal otoritenin dağıtım gücüne dayanarak belirli kişilere ayrıcalıklı hizmet veya kaynak sunması karşılığında siyasal destek talep etmesi.
Yani özetle:
• 'Ben seni önceleyeyim, sen de beni kadrolara anlat.'
• 'Sen bana seçimde dur, ben seni ihale, makam, proje ile besleyeyim.'
Bu kültür, siyasetin doğal rekabetine değil, deli gömleğine benzer. Devlet düzenini değil, kişisel ağları büyütür. Bürokrasi liyakat değil sadakat üretir. Ekonomik yatırım, halkın değil patronajın çıkarına göre yönlenir.
⸻
Gelelim Siirt'e…
Siirt'in potansiyeli çok yüksek: yeraltı kaynakları, coğrafi avantajı, genç nüfusu, girişimci kültürü…
Ama maalesef uygulamada klientelizmin modern versiyonları sık sık karşımıza çıkıyor.
• Yeni açılan çinko fabrikasından bürokratik tayinlere kadar…
• Bazı sözde siyasetçilerin içine düştüğü güç ilişkilerinden, yerelde oluşan çıkar ağlarına kadar…
Adil, şeffaf, halkın menfaatini önceleyen bir düzen yerine zaman zaman 'gücü elinde tutanın dağıttığı kadro ve imknlar' gündeme geliyor.
Siirt'in hakkı, üç-beş kişinin elinde dönen çark değildir.
Siirt'in geleceği, kapalı kapılar ardında belirlenen liste ve bağlantılar değildir.
Siirt, şeffaflığı, üretimi ve liyakati sonuna kadar hak ediyor.
⸻
Fakat Unutmayalım… Türk Devleti Uyur Gibi Yapmasıyla Meşhurdur
Devlet bazen sessizdir.
Bazen izler.
Bazen bekler.
Ama günü geldiğinde hançeri nereye, nasıl vuracağını çok iyi bilir.
Roma'da nasıl ki Sezar'ın mutlak gücüne karşı Brütüsler çıktıysa, bu millet de adaleti arayan her durumda doğru olanın yanında durmayı bilir.
Bu nedenle her birimize düşen görev açıktır:
• Adalete güvenmek,
• Adil olmak,
• Liyakate sahip çıkmak,
• Ve gerektiğinde 'Sende mi Brütüs?' deme cesaretini göstermek.
Çünkü devletin bekası, kişilerin değil adaletin ayakta kalmasına bağlıdır.