Üniversitemiz multiversiteye doğru mu gidiyor? - Yasin Aktay

Üniversitemiz multiversiteye doğru mu gidiyor?


Liseden mezun olan gençlerimizin üniversiteye yerleşme heyecanı yaşadıkları şu günlerde biraz daha Türkiye’de üniversitenin serencamı üzerinde durmakta fayda var.

Türkiye’nin üniversiteleşme oranının son yirmi yıl içinde çok hızlı bir mesafe kat etmiş olduğunu söylemiştik. Üniversiteleşme oranının yanında bir de üniversite eğitimindeki çeşitliliğin de giderek daha fazla artmış olduğunu söyleyebiliriz. 207’yi bulan üniversite sayısının beraberinde her birinin kendine özgü şartlarıyla bir farklılaşmasını da görüyoruz.

Üniversite, esas itibariyle bilginin oluşturduğu dünyaların bire döndürülmesi, hepsinin tek bir nesnel idealde temsil edilmesi anlamını içeriyor. Bilgi gerek dağınıklığı gerek göreceliği giderecek şekilde bir ve teke döndürülürken bir yandan da bütün dünyada aynı modelde tesis edilmesini ve bütün bilgi çevrelerinde de bir standartlaşmayı üniversite üzerinden arayan bir ilkeye dayanıyor. O yüzden dünyanın her yanında kurulan üniversiteler bilginin ulus ötesi bir örgütlenmesini de sağlamış oluyor.

Kural gereği dünyanın en merkez yerinde bulunan bir üniversitenin ürettiği bilgi ile yine dünyanın en ücra köşesindeki bir üniversitenin ürettiği bilgi tek bir bilgi havuzuna akar. Böylece üniversitede öncelikle taşra ve merkez ikiliği bu yolla aşılmış oluyor.

Teoride böyle olsa da elbette bunun pratikteki işleyişi bir farklılık yaratmaktadır. Çünkü üniversitenin bulunduğu çevrede bilgiye erişim imkanları bir sosyal çevre ve atmosferle de tamamlanıyor ki bu da üniversite idealinin pratikte işleyişini imkansız kılıyor ve bir fark oluşturuyor. Diyebiliriz ki, iletişim imkanlarındaki artış, son zamanlarda bu farkın önemini her geçen gün daha da azaltmaktadır. Yine de bu farkın tamamen kapatılabileceğini kimse iddia edemez.

Bunun dışında hayat gittikçe daha da karmaşıklaşıyor. Toplumların gelişmişlik seviyesiyle toplumların üniversiteden beklentileri ve üniversitenin bu beklentilere cevap verme kabiliyetleri noktasında da ciddi farklılaşmalar yaşanmaktadır. Bu farklılaşma üniversitenin mahiyetini de ciddi anlamda değiştirmektedir. Gelişmiş ülkelerde bu farklılaşma çok daha fazla hissediliyor ve yaşanıyor çünkü gelişen sanayi, karmaşıklaşan toplumsal yapılar tekdüze klasik üniversite anlayışıyla devam etmeyi imkansız hale getiriyor. Üniversite bu gelişmişliğe hem katkı yapmak hem de cevap verebilmek için kendini ayarlıyor. Bu esnada o klasik tekdüze üniversite yerine fiilen bir multiversite gerçekliği ortaya çıkıyor.

Multiversite, aslında tam da klasik “üniversite ideali”nin yani ayrışmış, parçalanmış bilgiyi bir bütünlüğe kavuşturma, hayata bütüncül bakışı yakalama idealinin modern dünyada, aşırı uzmanlaşma, pazar şartları ve eğitimin göreceliliği de besleyecek şekilde giderek daha fazla evrensel iddialardan uzaklaşmasıyla beraber gelişen bir süreçtir.

Multiversite, bilginin artık teke indirilebileceği herhangi bir bütüncül müdahalenin metafizik köklerine işaret ederek, geçerlilik şartlarını kötümserce yadsıyan bir niteleme. Parçalanan ve dağılan bakış açılarının her biri kendi ait olduğu sınıfsal, dinsel, kültürel, işlevsel konumuna dönmektedir.

Bu tür dönüşlerin başat ve belirleyici olduğu bir vasatta, taşra üniversiteleri de kendilerini çevreleyen bütün varoluşsal şartlarla birlikte mümkün hale gelmektedir. Taşra üniversitesi varoldukça, bu varoluş bitmemecesine devam ettikçe, üniversite idealinin gerçekleşmesine dair umutlar o ölçüde azalmaya yüz tutar. Çünkü, daha da basitleştirerek söyleyelim ki, taşra kavramı üniversite kavramını dışlar. Ancak bilgiyi teke indirmeye teşebbüs eden bütün “üniversite” deneyimlerine baktığımızda -ki üniversite ve bilim tarihi, farklı paradigmaların, bilim ve düşünce pratiklerinin tarihi olduğuna göre- üniversite isteminin (yani doğası itibariyle izafi olan bilgiye belli bir bütünlük giydirerek onu teke indirme isteminin) çoğu kez totaliter bir istem olarak çalıştığını görüyoruz. Eğer böyleyse taşralaşmayı da kendi ontolojisi içerisinde içeren multiversite zaten fiili bir durum -bir üniversite idealine karşı işleyen bir durum oluyor.

Türkiye’de üniversitenin daha da kitleselleşmesinin aslında biraz da yakalanan kalkınma ve sanayileşme hızıyla alakalı olduğunu söylemiştik. Anadolu’nun her tarafında açılan üniversiteler bu kalkınmaya çok bariz katkıda bulunurken, bir yandan da gelişen sanayi ve ekonomi üniversiteden bölgesine göre daha farklı katkılar beklemeye başlıyor. Bu beklentiler artık üniversitelerin eskiden olduğu gibi kendi fildişi kulelerinden hakikati üreten ve empoze eden kurumlar olmasına izin vermiyor.

Üniversite ve ekonomik-toplumsal kalkınma arasındaki bu diyalojik durum her üniversiteyi kendi özgün kimliğini ve kişiliğini geliştirmeye zorladıkça multiversite gerçekliği de Türkiye yüksek maarifinin bir gerçekliği haline geliyor.

Üniversitelerin devlet ve vakıf üniversiteleri olarak, merkez ve taşra üniversiteleri, yabancı dillerde veya Türkçe eğitim veren üniversiteler, üniversiteler içinde meslek yüksek okulları ve lisans eğitimi veren kurumlar, mesleki, teknolojik, uzaktan eğitim vs. olarak ayrışmasının yanında şimdi YÖK’ün de üzerinde durduğu ihtisas üniversiteleri, misyon farklılaşması ve araştırma üniversiteleri uygulamaları multiversite gerçekliğini biraz daha besleyecek görünüyor. Buna rağmen öyle görünüyor ki, Türkiye’nin içine girmiş olduğu gelişme trendi, YÖK’ten de, üniversitelerden de genel olarak daha fazlasını isteyecek.

Aslında 2007 yılına kadar Türkiye’de YÖK’ün üniversite anlayışı merkeziliği bir tür ulusal güvenlikle ilişkilendiriyor ve farklılaşmaya kuşkuyla yaklaşıyordu. Toplum üniversitenin ilerisindeydi ve aslında bu farklılaşmayı talep ediyordu. Ancak o zamanlar YÖK Türkiye’de gelişmeleri takip edip onlara cevap vermek yerine daha ziyade kontrol altında tutma kaygısıyla, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermediği gibi, toplumdaki gelişmelere ket vuruyordu.

Oysa bugün üniversitelerde giderek artan uzmanlaşma ve misyon farklılaşması akıllı uzmanlaşma ve araştırma üniversitelerinin ayrışması diğer bir çok farklılaşmayla birlikte toplumsal kalkınma ve gelişmenin kaçınılmaz sonucudur. Bu sonuç biraz da üniversitenin multiversiteye dönüşümünü ifade ediyor.

YAZIYI PAYLAŞ!