Meryem Teymur Yazdı: Modern Toplumda Erkek Algısı - Meryem Teymur

Meryem Teymur Yazdı: Modern Toplumda Erkek Algısı


Erkeklik kavramı tarihsel süreç içerisinde farklı anlamlarda kullanılmıştır. Genel bir tanım yapmak gerekirse: Erkeklik birey olarak erkeğin sahip olduğu biyolojik cinsiyeti itibariyle toplumsal yaşamda oynaması gereken rolü, ne hissedip nasıl ifade etmesi gerektiğini anlatan yönergeler toplamıdır. Kimlik ögesi olarak erkeklik ise daha çok negatif kimlik inşasına etki etmiştir. Erkeklik kavramı sosyolojik olarak daha çok birey davranışlarının, uygulamalarının, değerlerin ve perspektiflerin gelişmesiyle ilgilidir. 1950’ lerde sosyolojinin erkek bilimi olduğu tartışmaları gündeme damgasını vurmuştur. Bu bağlamda feminist hareketler hız kazanmış ve erkeklik sosyolojisine eleştiriler artmıştır. Erkek algısının geçirdiği değişim toplum yapısında meydana gelen devrim, ideoloji, teknolojik gelişme gibi değişimlere paralel olarak gerçekleşmiştir. Bu değişmeler özellikle 1960 sonrasında feminist hareketlerin yükselişe geçmesiyle erkeklik algısında kırılmalara neden olmuştur.  

Geleneksel toplumdan modern topluma geçişte erkek algısı farklılaşmış ama tekil erkeklik kavramı hakimiyetini korumuştur. Postmodern dönemde ise erkeklik kavramı çoğulcu bir anlam kazanmış ve postmodernist argümanlar çerçevesinde ‘kadınsı’ olarak nitelendirilmiştir. Her ne kadar kadınsı olarak nitelendirilse de retroseksüel erkeklik algısında olduğu gibi tekrar geriye dönüleceğinin sinyallerini görüyoruz. Tarihsel süreç içerisinde kitle iletişim araçlarının gelişmesi, ulaşım ve haberleşmenin hızlı gerçekleşmesi ve yeni pazar arayışları tartışmaları beraberinde getirmiştir. Bu tartışmalarda en çok dikkat çeken ise iki cinsi de ilgilendiren bir konu olmasına rağmen tartışmaların daha çok ‘kadınlar’ üzerinden yapılmasıdır. Hemen hemen bütün toplumlarda yaşanan kadın-erkek gerilimi günümüzde, modernlik öncesi dönemde olduğundan çok farklı bir mahiyet sergiliyor. Modernlik öncesi dönem, cinsler arası ilişkilerde erkeğin tartışmasız üstünlüğüne işaret eder. Bu üstünlük yalnızca fiziksel yahut politik değil, aynı zamanda ontolojik bir üstünlüktür. Bu ontolojik üstünlük algısının ortaya çıkmasında ve yürütülmesinde etkili olan saiklerin başında kadının genel manada fiziksel olarak erkekten daha zayıf olması ve annelik vasfı nedeniyle yaşadığı ilave yükler sayılabilir. Bu özellikleri nedeniyle kadınlar tarih içinde birer özne olarak yer almak noktasında ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmışlardır. İnsanlık tarihi, dönem dönem yapılan ahlaki müdahalelere rağmen her seferinde dönüp dolaşıp yeniden yatağını bulan bir nehir gibi güçlülerin zayıfları sömürdüğü bir akışa teslim olmaktadır..  Modern toplumda erkeklik algısı tarım ekonomisine dayalı olarak yerellik kazanmış ve sanayi toplumuna geçiş, süreci büyük oranda etkilemiştir. Özellikle mega kentlerde kurulan fabrikalarda hem erkeklerin hemde kadınların çalışıyor olması iki cinsin kaynaşmasına sebep olmuş ve erkek algısına bakışı değiştirmiştir. Her ne kadar etnisite, cins ve ırk ayrımı olsa da sanayi öncesi döneme göre tekillik söz konusu değildir.

Postmodernliği; tartışmaların, radikal sorgulamaların olması nedeniyle bir kriz dönemi olarak nitelendirmek doğru olacaktır. Bu dönemde erkekliğin bir tanımı yapılmamış ve kurgu olduğu söylenmiştir. İnsan zihninde oluşan imaj, bireyin toplumsal hayatta yerine getirmesi gereken roller kültürlenme yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Eski ve yeninin iktidar mücadelesi hegamonik erkekliği tanımlamaktadır. Hegemonik erkeklik, bir iktidar konumudur. Egemen erkeklik, kendisinden başkasının ne olması, nasıl olması gerektiği hakkında kanı belirtme hakkını elinde tutan ve kendi konumunu diğerlerine galebe çalma amacıyla kullanan bir güç formudur. Bu gücü kültürel pratikler belirlemekte ve sürdürmektedir. Hegamonik erkeklik, egemen değerlerini yayar ve sürekli kendini inşa eder. Bu inşa sürecine herkes katılır ve kadının erkeğe tabii olması sürekli meşrulaştırılır.

Bu bağlamda erkekliğin maruz kaldığı kırılmalardan hareketle erkekliği 4 başlık altında ele alabiliriz. Bunlardan birincisi, 'metroseksüel erkeklik' tir. Simpson, moda dergilerinin hedefi konumunda ve büyümekte olan aynı zamanda stil bilincine sahip genç erkeklere atıfta bulunmuştur. Biraz nazikce davranarak bu narsistik genç, modaya uygun giysi ve aksesuarları alan ve tüm bunlar için zaman harcayan erkekleri tanımlamak için “metroseksüel (metrosexual)” terimini icat etmiştir. Tipik bir metroseksüel harcamak için parası olan, büyük bir metropolde yaşayan ve metropole kolayca erişilebilen genç bireydir; çünkü metropollerde en iyi dükkanlar, kulüpler, spor salonları ve kuaförler vardır. Resmi olarak farklı cinsiyetlerde ya da cinsel tercihlerde olması; örneğin, gay, biseksüel ya da heteroseksüel bu tamamen önemsizdir, çünkü metroseksüel kendisini açıkça aşk nesnesi olarak görmekte ve cinsel tercihini buna göre belirlemektedir. Modellik çalışmaları, bekleme masaları, medya, pop müzik ve spor gibi belirli meslekler onları cezbetmiş gibi görünmektedir. Ancak bu yeni erkeklik algısı gerçekte erkek makyaj ürünleri pazarlaması için yeni bir ekonomik sektör olarak ortaya çıkmıştır. Bu erkek tanımlaması eleştirilerin odak noktası olmuş ve metroseksüelliğe karşı olarak ikinci bir erkeklik kavramı olan 'retroseksüellik' ortaya çıkmıştır. 1994 post modern dünyasında metroseksüellik eleştirilmiş, bazı erkekler geleneksel erkeklik söylemlerinden kopmak istememiştir. Retroseksüel erkek; spor salonlarında zaman geçirmeden, dış görünüşüne önem vermesine rağmen bakımlı olmak boyutunda geçmişten gelen özellikle modernizmin ortaya attığı erkek imajını devam ettirme eğiliminde olan erkektir. Bu iki erkeklik tanımını karşılaştırdığımızda retroseksüelliğin daha muhafazakar olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle retroseksüel erkek, toplumun norm ve kurallarına daha bağlı ve marjinallikten uzaktır.

Burada erkek eve ekmek getiren, erdem, ahlak ve ağırbaşlılık kavramlarında kendini daha çok bulan bir tiptir. Dolayısıyla Türk toplumunda retroseksüel erkek algısı vardır diyebiliriz.

Kitle iletişim araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla büyük mega kentlerdeki modanın medyaya yansıması oradan da toplumun en kırsal kesimine kadar ulaşması taşrada yaşayan erkekleri harekete geçirmiş ve 'gettoseksüellik' kavramı üçüncü bir erkeklik algısı olarak kendine bir yaşam alanı bulmuştur. Moda başkentlerindeki giyim-kuşama özenilmesi, taşra kesimi için aynısını giyemese de imitasyonunu üretmeye girişmesi yeni bir pazarı ortaya çıkarmıştır. Maddi gücü olmadığı için orijinaline sahip olamayan birey, aynı ürünün çok daha ucuza taklidini satın alarak bu erkeklik anlayışının modasının gereğini yerine getirmektedir. Bu durum bir anlamda kandırmacaya ön ayak olmuştur. Türkiye' de 'taşraseksüel' olarak nitelendirilen bu kavram belli semtlerde karşılık bulmuştur. Örneğin;İstanbul, bağcılar gibi.

  Entellektüelliğin gözdesi olan son erkeklik kavramımız ise 'sapyoseksüellik'tir. Bu kavram da zekanın daha çok ön planda olduğunu görüyoruz. Kendini bu kavrama ait hisseden insanlar aynı zamanda bir çeşit güce tapan bireylerdir. Çünkü bilgi, güç demektir ve günümüz postmodern toplumlarda zeka güce ulaşacak tek araçtır. Tabiki zeka tek başına yeterli olmamış ve buna ek olarak iktidar kavramı da eklenmiştir. Yani güç ve iktidara sahip olan seksi ve zeki görülmüştür.

Toplumsal anlamda erkekliğe baktığımızda günümüz toplumunda erkek ve kadın arasındaki rol farklılıkları tamamen ortadan kalkmış. Kadınlar artık beslenmek, korunmak ve barınmak için erkek gücüne ihtiyaç duymamaktadır. Erkekliğin üstün görüldüğü dönemden günümüze doğru yüceltmeler, üstün görmeler hala var olsa da kadın bu gücü yıkmaya çalışmış ve kendini ispatlayabilmiştir. Kadın ve erkek arasındaki ilişki sevgiden ibaret olmuştur. Aradaki sevgi bitince bağlar kolayca kopmuştur. Doğar doğmaz duygularıyla bağı koparılan erkekler kaba olmuş ve kadınlar tarafından ikinci plana atılmıştır. Bu çağ, toplum tarafından duygusal derinliklerini keşfetmelerine asla izin verilmemiş olan erkekleri de duygularıyla yüzleşmeye ve travmatik bilinçaltlarını boşaltmaya zorluyor. Onları öfke, utanç, kibir, hırs gibi yıkıcı duygularının farkına varmak ve bu duyguları iyileştirmek yönünde değişime mecbur bırakıyor. Sonuç olarak; tarih boyunca toplumlar köklü değişim yapmış ve bu değişimlerin en temelinde cinsiyet farklılaşması yer almıştır. Erkek veya kadın olmak dışındaki cinsiyet telaffuzu sapkınlık olarak nitelendirilmiştir. Erkeksi ve kadınsılığa da bir takım roller yüklenmiştir. Bu rollerin dışına çıkanlar da sapkın damgasını yemiştir.

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI