TÜRKİYE’DE AVUKAT OLMAK! - Ahmet Arıtürk

TÜRKİYE’DE AVUKAT OLMAK!


Bilindiği gibi 5 Nisan Avukatlar Günü olarak kutlanır. Bu tarihin esprisi 5 Nisan 1923’te Ankara Barosu’nun bizzat ATÜTÜRK tarafından hizmete açılmış olmasında yatmaktadır. Avukatlık mesleği adaletin olmazsa olmazı ve üç sacayağından biridir. Adaletin sacayağını teşkil edenler Hâkimler, Savcılar ve Avukatlardır.  Bu bir gerçektir ki, Türkiye genelinde bir avukat enflasyonu yaşanmaktadır. Bunun böyle olması, avukatlık mesleğini güçlendirmek için değil, bilakis zayıflatmak için sistematik olarak kullanılan bir metoda dönüştürülmüştür. Amaç, Avukatlar üzerinde (BÖL, PARÇALA VE YÖNET) taktiğinin uygulanmasıdır. Türkiye’de 160 binin üzerinde avukat bulunmaktadır. Siirt Barosuna kayıtlı 300 Avukatın bulunduğu düşünülürse bu işi kotaranların amaçları daha iyi anlaşılacaktır. Normalde, Avukat sayısının hâkim ve savcı sayısını aşmaması gerekir.

Bugün, şehrimizde 15 Temmuz Demokrasi Meydanında Siirt Avukatlar Barosu tarafından bir basın açıklaması yapıldı. Katılan avukat sayısı gayet düşüktü. 300 Avukatın kayıtlı olduğu Siirt Barosundan etkinliğe katılanların sayısı 20-30 civarındaydı. Neyse ki halef selef baro başkanları etkinliğe katılanlar arasındaydılar. Türkiye Barolar Birliği yönetim kuruluna seçildiği için Siirt Barosu Başkanlığından istifa eden Nizam Dilek ile yeni Başkan Kenan Bilge yan yana ve omuz omuza bir tablo sergilediler.

Basın açıklaması, Siirt Barosunun yeni Başkanı Kenan Bilge tarafından okundu. Avukatlar olarak sistematik bir şekilde baskılara maruz kaldıklarına, Türkiye genelinde çok sayıda avukatın, yaptıkları savunmalar nedeniyle tutuklu ve hükümlü olduklarına dikkatleri çeken Baro Başkanı Avukatların, müvekkillerinin hak ve menfaatlerini bu hukuk sisteminin içerisindeki kurallara uygun olarak korumakla mükellef olduklarını ancak hukuk sisteminin kendisinin hukuk güvenliğini sağlayacak derece öngörülebilir olmadığını, bu yüzden de müvekkilin, karşı tarafın ve hatta genel kamuoyunun  tepkisinin avukatlara yönelebildiğini, yargıya güvenin, ve hukuka inancın zayıflaması sonucu  avukatlık mesleğinin de itibar kaybettiğini söyledi.

Evet, demokrasinin topal değnekli olduğu yerde, adaletin de topal değnekli olmasını garipsememek gerekir!

Bilindiği gibi, ADALETİN ÜÇ SAÇ AYAĞI VARDIR. Bunların adları da savcılar, hâkimler ve avukatlardır. Sanık konumunda olanlara güçleri yoksa, mahkeme tarafından Avukat atanması da, hukukun gereklerinden sayılır. Yani, avukatsız mahkeme olmaz! Demokrasi topal ayaklı olunca, adaletin de topal ayaklı olması kadar doğal ne olabilir. Avukatlık, onurlu bir meslektir ve adalet mekanizmasının olmazsa, olmazıdır.

Gerçekte, yasalarımızda avukatlık mesleğinin önemine vurgu yapan uygulamalar vardır. Örnek olması açısından belirtelim, iller düzeyindeki protokollerde BARO BAŞKANLARI yedinci sırada yer alırlar. Yerleri rektörlerin, jandarma komutanlarının, il emniyet müdürlerinin, vali yardımcılarının, kaymakamların önündedir.

Zihinlerde ister istemez oluşan bir istifham var. Adaletin üç sacayağından biri olan avukatların temsilcilerinin bile haklarını aramaktan âciz bırakıldıkları bir ülkede, vatandaşlar haklarını nasıl arayacaklar.

Evet ve maalesef, Türkiye’de siyaset kurumları tarafından avukatlar üzerinde oyunlar oynanmakta, tekli barodan çoklu baro sistemine geçilmiş bulunulmaktadır. Amaç, avukatları (Bizim  avukatımız, sizin avukatınız) olarak bölmektir.   Türkiye’de tekli baro sisteminden, çoklu baro sistemine geçilmesinin tek amacı (böl parçala ve yönet) taktiğidir. Bu durumda, davalarda avukatların hangi baroya kayıtlı olduğuna bakılarak, hüküm verilebileceği iddiaları oldukça yaygındır.

Bir ülke düşünün ki Avukatlar bile haklarını aramaktan âciz duruma düşürülmüşlerdir. Avukatlar, ADALETİN ÜÇ SAÇ AYAĞINDAN BİRİ OLDUĞUNA VE BU AYAKLARDAN BİRİ BUDANDIĞINA GÖRE (TOPAL DEĞNEKLİ ADALET) DEYİMİNİ KULLANIRSAK YANLIŞ MI OLUR! Evet, Türkiye’de avukat olmak, avukatlık yapmak zor iş!

Bu düşünceler içinde yine de bütün Avukatların günlerini kutluyorum

KAYGILAR!

Dünyada kaygısız insan yoktur. Bütün insanların kaygılı oldukları durumlar, hususlar, görüşler ve olaylar vardır. Medeniyet geliştikçe, insanların istemleri de gelişmekte ve adeta medeniyete ayak uydurmaktadır.

Toplumlarda genelde fakirlerin kaygılı oldukları düşünülür amma inanın ki, zengin olanlar daha da kaygılıdır. Şimdi zengin ile fakir arasındaki kaygıları vurgulamağa çalışalım.

*Fakir, ayakkabısının tabanının delinmesinden ve su çekmesinden kaygılanır.

*Zengin, arabasının modelini değiştirememekten,

*Fakir, ucuzluk pazarında bedenine uygun elbise bulamamaktan kaygılanır,

*Zengin, son modayı takip edememekten. Aldığı son model elbiseyi giydiğinde, aynı elbiseden giymiş olan rakipleriyle pişti olmaktan!

*Fakir, oturduğu evin kirasının arttırılmasından veya ev sahibi tarafından tahliye davası açılmasından kaygılanır,

*Zengin, kiraladığı dairelerdeki kiracılar arasında kira ödeyemeyecek durumda çıkabileceklerden. Evi tahliye ettirmek istediği zaman düşebileceği sıkıntılı durumlardan!*Fakir, akşam eve elleri boş gitmekten kaygılanır,

*Zengin, eve göndereceği gıdaların organik olmaması ihtimalinden.

*Fakir ve güvencesiz işçi, işvereninin her an kendisini kapı önüne koyması ihtimalinden kaygılanır,

*Zengin, işyerlerindeki çalışanlarının zam talebiyle, greve gitmelerinden.

*Fakir, hanımının yoksulluktan bunalarak kendisini terk etmesinden,

*Zengin, hanımının kendisini genç şoförüyle aldatmasından.

*Fakir, döviz bazında borçlarının, döviz fiyatlarının yükselmesiyle artmasından,

*Zengin, döviz cinsi birikimlerini, döviz fiyatlarının düşmesiyle yaşayacağı kayıplardan,

*Fakir, çok sayıda çocuk sahibi olup, ailesini geçindirememekten,

*Kısır zengin, çocuksuz kalmaktan,

Zengin ile fakir arasındaki kaygı farklılıklarını daha çok uzatabiliriz amma, anlayanlar için bu kadar yeter.

BİR ANEKDOT

Geçmiş yıllarda, komşu olan iki aile varmış. Bu ailelerden biri çok zengin, diğeri ise çok fakirmiş! Ama gelin görün ki, fakir ailenin kahkahaları hiç eksik olmuyor, buna karşılık zengin aile mutsuz bir sessizlik içindeymiş. Zengin komşu, merak ederek yolda rastladığı fakir komşusuna sormuş:

-Allah ziyade etsin! Ailece mutluluk içinde olduğunuz, evimize kadar yansıyan kahkahalarınızdan belli. Peki, sizi bu kadar mutlu kılan nedir?

Fakir komşu cevap vermiş:

-Bir altıntopumuz var. Ben, hanıma; hanım da bana atıyor. Kahkahalarımız bu yüzden!

Fakir komşusunun, bir atın topa nasıl sahip olabileceğini düşünmeyen, zengin tüccar, bir kuyumcuya giderek altından bir top yaptırmış. Geceleyin hanımını karşısına alarak sözde top oynamışlar. Altıntopu birbirine atmışlar. Bu sırada, top yanlışlıkla hanımın suratına çarpmış. Hanımı da, duyduğu acıdan feryada başlamış.

Top oynamanın işe yaramadığını anlayan zengin, ertesi gün yolda karşılaştığı fakir komşusuna sitem etmiş:

-Sen bana, altıntopla oynuyoruz, evimizdeki kahkahaların sebebi bu dedin! Ben de altından top yaptırarak eve götürdüm. Birbirimize atarken, yanlışlıkla hanımın yüzüne çarptı. Kadın, feryat ve figana başladı deyince, fakir cevap vermiş:

-Benim bahsettiğim altıntop, bizim yaşam kaynağımız olan çocuğuz! Biz, annesiyle çocuğumuzu birbirimize atıyor ve öyle eğleniyoruz! demiş.

Zengin, ama çocuksuz ailenin durumu da işte böyleymiş!

TAŞLAMA

SAVUNMA HAKKI ELBET

GERÇEKTEN DE KUTSALDIR

BU HAKKI SAĞLAYANLAR

BELLİ AVUKATLARDIR

SAVCI, HÂKİM YARGILAR

AVUKATLAR SAVUNUR

MAZLUMLARI SAVUNMAK

ELBETTE BÜYÜK ONUR

BEN AVUKAT OLSAYDIM

ZALİMİ SAVUNMAZDIM

VE DE ZALİMİN KİRLİ

PARASINI ALMAZDIM

SAVUNMANIN İYİSİ

HAKLIYI SAVUNMAKTIR

ŞAN-I YÜCE RABBİMİN

BİR İSMİ BUNDAN HAK’TIR

AVUKATLAR HUKUKUN

SACAYAĞIDIR BELLİ

HATTA EN SAĞLAM AYAK

BU AYAKTIR BİL ŞİMDİ

İYİ Kİ BU ÜLKEDE

GERÇEKTEN VATANSEVER

AVUKATLAR VAR DERİM

YARGIMIZI DENETLER

ÜÇ SACAYAĞI VARDIR

ADALETİN BİL BUNLAR

SAVCILARLA, HÂKİMLER

VE BİR DE AVUKATLAR

YAZIYI PAYLAŞ!